27.05.2016
Bugünkü planımız Meryem Ana Evi, Efes Örenyeri, İsa Bey Cami, Ayasuluk Tepesi, Efes Müzesi ve Şirince Köyü’nü gezmekti. Kuşadası’ndan yarım saatlik bir yolculuğun ardından Meryem Ana Evi’ne ulaştık. Giriş ücreti Türkler için 5 TL, yabancılar içinse 20 TL. Otopark ücreti de 10 TL ödeniyor ve bu ücretler Selçuk Belediyesi tarafından alınıyor. Meryem Ana Evi ihtiyaçlarını karşılamak içinse içeride bulunan bağış kutuları kullanılıyor. Burası, Hristiyanlar için hac yeri olduğundan yabancı turistler tarafından da oldukça çok ziyaret edilen yerlerden birisi.
MERYEM ANA EVİ HAKKINDA TARİHSEL BİLGİLER
Burası Hz. İsa’nın annesi olan Meryem Ana’nın son yerleşim yeri olarak kabul edilir.
Kutsal Yazılara göre kanıtlar:
- Aziz Yuhanna, yazdığı İncil’de Hz. İsa’nın ölmeden önce annesini kendisine şöyle emanet ettiğini söylemektedir: “İşte annen!” O andan itibaren O’nu yanına almıştır.
- “Havarilerin İşleri” kitabında ise, Hz. İsa’nın ölümünden sonra Kudüs’te Hristiyanlara karşı zulüm hareketlerinin başladığını yazmaktadır.
Aziz Stefanus MS 37’de taşlanmış, Aziz Yakup da MS. 42’de kafası kesilerek öldürülmüştür.
Aynı dönemlerde havariler dünyaya İncil’i müjdelemek için işbölümü yapıp ayrılmışlardır. Aziz Yuhanna’ya Küçük Asya görevi verilmiştir.
Kudüs’teki olaylardan dolayı Meryem Ana’yı yanına aldığı bir vakıadır.
Tarihi bilgilere göre kanıtlar:
İki kanıt bulunmaktadır:
- Aziz Yuhanna’nın mezarının Efes’te olması.
- MS. 431 yılında Aziz Meryem’in Kutsal Analığı Dogmasının kabulü için, Efes’te yapılan Ekümenik Konsil’in, dünyada Meryem Ana’ya adanmış olan ilk kilisede yapılmış olması.
Kilise Ataları, Nestor hakkında konuşurken: “Yuhanna ve Aziz Meryem Ana’nın bulunduğu Efes’e vardığında…” diye yazmaktadırlar.
Bir de Efes’te yaşamış ilk Hristiyanların soyundan gelen ve Kirkince’de oturan Ortodoks cemaatinin sadakatle birbirlerine anlatarak aktardıkları bilgiler vardır.
Bu cemaat, her yıl, Meryem Ana’nın uykuya dalmasını hatırlamak ve kutlamak amacı ile buraya gelmekte idiler.
PANAYA KAPULU diye adlandırdıkları bu yere geliş sebepleri, Meryem Ana’nın burada yaşamış ve ölmüş olduğunu atalarından sürekli duymuş olmaları idi.
Meryem Ana Evi’nin bulunması:
Geçtiğimiz yüzyılda, “Alman rahibe Caterina Emmerich’in açıklamaları yönünde Meryem Anan’nın hayatı” adlı bir kitap yayınlandı. Bu rahibe, bu yerleri hiç görmemiş olmasına rağmen onları çok etkili bir biçimde tasvir ediyordu. Bu kitapta, Efes Bülbül dağı ve Meryem Ana’nın son yıllarında yaşadığı ev, çok belirli ve açık sekilde anlatmakta idi. Bu anlatımların ışığında, iki ayrı bilimsel grup 1891 yılında bu evin kalıntılarını ortaya çıkardıklarında, Alman rahibenin anlatımlarına tamamen uyduğu anlaşılmıştır.
İbadethane:
Meryem ana’nın yeaşadığı evin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir.
Temelleri I. ve IV. asra aittirler. Duvarların bir kısmı VII. asra aittir.
Son restorasyon çalışmaları 1951 yılında yapılmıştır.
Meryem Ana Evi’nin hemen çıkışında mum yakma yerleri bulunuyor. İnsanlar içeriden mum satın alıp, burada yakarak dileklerini diliyorlar.
Meryem Ana Evi’nin içerisinde fotoğraf çekmek yasak. Kutsal bir yer olduğundan içeri girerken kıyafet kurallarına uyulması ve sessiz olunması gerekiyor.
Kiliseden çıkınca sağ tarafta bulunan merdivenlerden inilerek Kaynak Suyu akan 3 çeşmeye ulaşılıyor. Çeşmelerden içilebilir su akıyor. Ziyaretçiler bu suyun şifalı olduğuna inanıyor ve hem içip hem de yanlarında götürüyorlar.
Kaynak Suyu’nun biraz ilerisinde Dilek Duvarı bulunuyor. Ziyaretçiler peçetelere, kağıtlara dileklerini yazarak buraya asıyorlar.
Meryem Ana Evi’nden Efes Örenyeri’nin güney girişine varmak 10 dk kadar sürüyor. Bu yol üzerinde bir Meryem Ana Heykeli daha bulunuyor. Efes Örenyeri’nde Müzekart geçiyor, otopark ücreti ise 10 TL. Buraya bebek arabasıyla girilebiliyor, yollar bunun için uygun hale getirilmiş. Yalnız burası oldukça büyük bir yer olduğu için bebek arabası kullanmak yine de yorucu oluyor.
Girişten ilerleyince önce Belediye Sarayı (Prytaneion) görülüyor, sonra da Meclis Binası (Bouleuterion) – Konser Salonu (Odeon) olarak kullanılan Antik Tiyatro’ya varılıyor.
Belediye Sarayı’ndan sonra uzunca bir yol yürünerek Domitianus Meydanı’na varılıyor. Burada cadde üzerinde Memmius Anıtı yer alıyor.
Memmius Anıtı’nın hemen karşısında Yunan Mitolojisi’ndeki zafer tanrıçası Nike’nin heykeli bulunuyor.
Memmius Anıtı’nı geçip ilerlediğimizde Herakles Kapısı’ndan geçiyoruz.
HERAKLES KAPISI
Herakles Kapısı olarak adlandırılan kapı, Kuretler Caddesi’ni doğu yönde sınırlandırmaktaydı.
Günümüzdeki görüntüsü Geç Antik Çağ’da yapılan uyarlamalara kadar geri gitmektedir. dolayısıyla Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki halini yeniden kurmak artık mümkün değildir. Herakles tasvirleriyle süslü her iki sütun, geçişi ciddi anlamda daraltarak caddeyi araba trafiğine kapatmaktadır. Sütunların üzerinde yer alan bir kemerin içine yapıya dair bir yazıt yerleştirilmiştir. Kemerli köşebentlerde defne çelenkleri ve palmiye dallarıyla Nikeler durmaktadır.
Herakles Kapısı’nı geçtikten sonra Celsus Kütüphanesi’ne kadar Kuretler Caddesi’nde yürüyoruz.
Kuretler Caddesi üzerinde sağlı sollu yine bir çok tarihi kalıntılar yer alıyor. Bunlardan en önemlilerinden biri de Traianus Çeşmesi.
TRAIANUS ÇEŞMESİ
Çeşme yapısı Tiberius Claudius Aristion ve eşi tarafından İ.S. 102 ve 114 yılları arasında Efesli Artemis ile İmparator Traianus (İ.S. 97-117) onuruna yaptırılmıştır. Günümüzde deneysel rekonstrüksiyonu yapılmıştır; yapının özgün yüksekliği 9,5 m’dir. İki katlı bir cephe çeşmenin üç tarafını çevirmektedir. Suyun döküldüğü yerin üzerinde, ortada, Traianus’un heykelinin kaidesi yer alır. Heykelin ayaklarının altında yerküresi tasvir edilmiştir.
ALYTARCHUS STOASI
Bulunan bir yapım yazıtı sayesinde Geç Antik Çağ’a tarihlenen (İ.S. 4./5. yüzyıl), 4,7-5,5 metre genişliğinde bir galeri (stoa), her iki Yamaç Ev’i de Kuretler Caddesi boyunca sınırlar.
Roma İmparatorluk Dönemi onursal anıtlarının üzerine inşa edilmiş olan galerinin 2,5 m’lik kot farkı, doğuda basamaklarla karşılanmıştır. Çok renkli geometrik, bitkisel ve figüratif desenlerle bezeli alanlara sahip bir mozaik, galerinin tüm zeminini kaplamaktadır.
HADRIANUS TAPINAĞI
P. Vedius Antoninus Sabinus tarafından bağışlanan bu küçük tapınak benzeri anıt, mimari bir yazıta göre İmparator Hadrianus’u (İ.S. 117-138) onurlandırmaktadır.
Kült odasının önünde bulunan sütun düzeneği Suriye tipi denilen türde bir alınlık taşımaktadır. Kapı lentosunun üzerinde Efes kentinin kuruluş efsanesinin canlandırdığı kabartmalar Geç Antik Çağ’daki bir tadilata aittir. İ.S. 300 civarında buraya İmparatorlar Diocletianus, Constantius, Maximianus ve daha sonra ise I. Theodosius’un heykelleri dikilmiş ve bunların yaztlı kaideleri günümüze ulaşmıştır.
Efes denilince akla gelen en önemli yapı ise devasa Celsus Kütüphanesi. O dönemin şartlarında bu kadar ihtişamlı bir yapının yapılmış olması beni Efes’e de hayran bırakıyor.
TI.IULIUS CELSUS POLEMAEANUS KİTAPLIĞI VE ANIT MEZARI
BU ANIT T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI ESKİ ESERLER VE MÜZELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN İZİNLERİ AVUSTURYA ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ VE YAPI URANININ ORTAK ÇALIŞMALARI SONUCU 1970-1978 YILLARI ARASINDA RESTORE EDİLMIİŞTİR.
ÇAĞDAŞ ARAŞTIRMA VE YAPI TEKNİĞİNİN ORTAK ÜRÜNÜ OLAN BU TARİHSEL YAPITIN RESTORASYONU AŞAĞIDA ADLARI YAZILI KİŞİLERCE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR:
HERMANN VETTERS . VOLKER MICHAEL STROCKA . FRIEDMUND J. HUEBER
VE
ANTON K. PRSKAWETZ
HADRIANUS KAPISI
Üç katlı kapı, Dini Alay Yolu’nun Ortygia’ya giden sapağını gösterir.
Üst katı Atina’daki Hadrianus Kapısı’nı hatırlatan kapı yapısının, tarfik akışını sağlayan geniş girişinin yanında daha dar olan iki geçiş bulunur. Daha İ.S. 117 civarında yapımına başlanmış olan bu yapı bir deprem sonrasında (İ.S 270) yeniden inşa edilmiş, yan kiriş aralarına su havuzları yerleştirilmiştir. Yapının kısmi restorasyonu (1986-1990) Anton Kallinger-Prskawetz tarafından finanse edilmiştir.
AGORA GÜNEY KAPISI
İ.Ö. 4-3 YILLARINDA AZADLI MAZAEUS VE MITHRIDATES TARAFINDAN İNŞA EDİLMİŞTİR
İMPARATOR NERO ZAMANINDA YENİDEN DÜZENLENMİŞ, TABAN SEVİYESİ YÜKSELTİLMİŞ VE AGORA’YA UYUMU SAĞLANMIŞTIR
KAPIDA YÜZYILLAR BOYUNCA PAZAR YERİ İLE İLGİLİ MEVZUAT VE RESMİ BİLDİRİLER İLAN EDİLMİŞTİR
KAPI, 13. YÜZYILDA BİR YER SARSINTISI SONUCU YIKILMIŞTIR
T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI’NIN İZNİYLE H. VETTERS VE DAHA SONRA G. LANGMANN YÖNETİMİNDEKİ AVUSTURYA ARKEOLOJİ ENSTİTÜSÜ, 1980-89 YILLARINDA BU KAPIYI YENİDEN İNŞA ETMİŞTİR
MİMARİ ARAŞTIRMA VE PROJE YÖNETİMİ:
FRIEDMUND HUEBER
FINANSMAN:
ANTON KALLINGER-PRSKAWETZ
Celsus Kütüphanesi’ni gezdikten sonra August Kapısı’ndan geçerek Tetragonos Agora’ya ulaşıyoruz.
TETRAGONOS AGORA- TİCARİ PAZAR YERİ
Ticari Pazar Yeri (agora) İ.Ö. 3. yüzyılda çoktan kurulmuştu. Görünen şekli, İmparator Augustus (İ.Ö. 27 – İ.S. 14) Dönemi’ndeki genişletmeye kadar geri gider, bu dönemde, kuzeyde, batıda ve güneyde olmak üzere üç büyük kapısı olan kare biçiminde bir yapı grubu (uzunluğu 154 m), merkezi bir avlu (uzunluğu 112 m) ve bu avluyu dört tarafından çevreleyen iki nefli, iki katlı dükkan ve işyerlerinin bulunduğu stoalar yapılmıştır. Doğu’da Mermer Cadde’de İmparator Neron (İ.S. 54-68) döneminde agoranın üst katında, olasılıkla mahkeme binası olarak hizmet veren Dor üslubunda iki nefli bir bazilika inşaa edilmiştir. Şiddetli bir depremin ardından, İ.S. 4. yüzyılın sonunda agora, temellerinin üzerine Efes’te elde bulunan mimari parçalar kullanılarak yeniden yapılmıştır. İ.S. 6. yüzyılda kuzey galerideki odaların yerine, bunların arkasında yer alan, suni bir tepeciğe karşı büyük bir istinat duvarı yapılmıştır (günümüzde jandarma kışla merkezi).
HELENİSTİK ÇEŞME YAPISI
Büyük Tiyatro’nun sahne binasının arka duvarına yaslanan çeşme yapısı, Helenistik Dönem’den (İ.Ö. 3.-1. yüzyıl) kalmadır. Roma Dönemi’nde derinliği 2 m kadar artırılmış bunun sonucunda oluşan, yivsiz iki sütunlu ön mekan da caddeyle arasındaki sınırı oluşturmuştur. Sütunlardan birinin üzerindeki yazıtın da belirttiği gibi burada toplanan su, Marnas Nehri’nden getirilmekteydi. Suyun toplandığı havuz günümüze ulaşmamıştır.
Efes Örenyeri’ndeki en etkileyici bir diğer yapı da Büyük Tiyatro. Gezip gördüğüm antik tiyatrolar arasında en büyük olanı sanırım burası.
Büyük Tiyatro’yu da gezdikten sonra örenyerinin diğer kapısından çıkıp Efes Harabeleri’ne veda etmiş olduk.
ARKADIANE
500 m uzunluğunda ve 11 m genişliğindeki bu cadde limanla tiyatro arasındaki en önemli bağlantıyı oluşturmaktaydı.
Caddenin bugünkü görünümü İmparator Arcadius (İ.S. 395-408) Dönemi’ne kadar geri gitmektedir.
Caddenin genel aydınlatmasına ilişkin düzenlemeye değinen bir yazıt, İ.S. 6. yüzyıla tarihlenir. İustinianus Dönemi’nde (İ.S. 527-565) ise ‘Dört Sütunlu Anıt’ olarak bilinen yapı inşa edilmiş, burada imparatorluk ailesi üyelerinin veya mevki sahibi kişilerin heykelleri sergilenmiştir.
Efes Örenyeri’ni gezdikten sonra buradan 8-10 dk mesafedeki İsa Bey Camii’ne vardık. İsa Bey Camii, 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırılmış.
İsa Bey Camii’nden sonra Ayasuluk Tepesi’ne çıktık. Buradaki örenyerinde de Müzekart geçerli.
ST. JEAN (AZİZ YAHYA) KİLİSESİ
Yazılı kaynaklara göre içinde St. Jean’ın mezarının bulunduğu ahşap çatılı bazilika M.S. 6. yüzyılda artık kullanılamayacak durumdadır. Bu bazilikanın yerine Büyük Justinianus (M.S. 527-565) ve İmparatoriçe Theodora bugün kalıntıları görülen altı kubbeli kiliseyi inşa ettirdiler. Haç planlı ve 130×65 m boyutlarındaki kilise Efes’te Artemis Tapınağı’ndan sonra inşa edilmiş en büyük dini yapıdır. Kuzeyindeki Hazine Dairesi ve Vaftizhane yapılarıyla birlikte Atriumu özel bir plana sahiptir. St. Jean Kilisesi Orta Çağ’da Hristiyan hacıların uğrak yeri “Haç Kilisesi” haline gelmiştir. Yazılı belgelere göre 12. yüzyılda onarıma muhtaç durumdadır. Son Efes (Hagios Theologos-Alta Lougo) 1304 yılında Türklerin eline geçince kilisenin bir bölümü cami olarak kullanılmış ve yapı 1365-1370 yıllarında şiddetli bir depremle yıkılmıştır. Kilise içindeki kazılara 1921-22 yıllarında G.A. Sotiriou tarafından başlanmıştır. 1927-30 yıllarında Avusturya Arkeoloji Enstitüsü kilisenin iç bölümlerindeki kazıları tamamlamıştır. 1960-2006 yılları arasında Kültür Bakanlığı-Efes Müzesi Müdürlüğü kilise çevresindeki yapıları ve surları kazıp, restore etmiştir. 2007 yılından bu yana kazı ve onarım çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle Pamukkale Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Mustafa Büyükkolancı başkanlığında bir ekip tarafından yürütülmektedir.
Ayasuluk Örenyeri’nden Ayasuluk Kalesi ve İsa Bey Camii çok güzel görünüyor.
Ayasuluk Örenyeri’ni de gezdikten sonra sıra Efes Müzesi’ne geldi, burada da Müzekart geçerli. Efes Müzesi’nde Efes Artemis heykeli, yunuslu Eros, tavşanlı Eros, Eros başı, Priapos heykeli, mermer Artemis heykeli, Mısırlı rahip heykeli, İsis heykeli, çeşitli mitolojik tanrı heykelleri ve Sokrates başı gibi ilgi çekici heykeller bulunuyor.
Artemis heykelleri neredeyse Efes Müzesi’nin sembolü haline gelmiş durumda.
Efes Müzesi’ni de gezdikten sonra Şirince Köyü’ne gittik. Şirince, evleriyle ve şarabıyla meşhur. Maya Takvimine göre 21 Aralık 2012’de kıyamet koptuğunda sadece Şirince ve Fransa’daki Bugarach Köyü’nün etkilenmeyeceğine inanıldığı için 2012’den beri artık daha da meşhur oldu bu köy. 2004 yılında gittiğim zamanla karşılaştırınca çok daha bakımlı ve daha da turistik hale gelmiş olduğunu görüyorum. Bu kez gittiğimizde bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığı için ne sokaklarını adımlayabildik ne de fotoğraf çekebildik. Son olarak ücreti ne kadar bilmiyorum ama köyün girişindeki otoparkın da Selçuk Belediyesi tarafından işletildiğini söyleyeyim. Şirince Köyü’nden sonra Alaçatı’ya doğru yolumuza devam ettik.