Bu yıl tatilimizin ilk durağı daha önce 2010 yılında da görme fırsatı bulduğumuz, Fransa’nın başkenti Paris’ti. Fransa’da zaman Türkiye’den 1 saat geri. Para birimi Euro (EUR). 1 Euro 5.20 Türk Lirası’na karşılık geliyordu. Umuma mahsus (bordo) pasaportu olan Türk vatandaşlarının Fransa’ya giriş için Schengen vizesi alması gerekiyor. İstanbul’dan yaklaşık 4 saatlik bir uçak yolculuğu sonunda Paris’e ulaştık. Havaalanı’ndan otele (Hôtel de l’Ocean – kahvaltı dahil gecelik 125.6 Euro www.booking.com) varmak için RER B tren hattını kullandık (10.3 Euro). Havalimanından binip Kuzey Garı (Gare du Nord) durağında indikten sonra, otele varmak için yaklaşık 1 km yürüdük.
Paris’te gezdiğimiz yerler:
1. gün – 19.05.2018
Havalimanından otele varmamız öğleden sonrayı bulmuştu. Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra önce bir dönercide (döner ekmek 6.5 Euro) yemek yedik, sonra da yürüyerek otele yaklaşık 1.5 km mesafede yer alan Kutsal Kalp Bazilikası‘na (Basilique du Sacré-Cœur) gittik. Burası Paris’in en yüksek tepesi olan Montmartre Tepesi‘nde yer alıyor. Ben hamileliğimden (25 haftalık) dolayı sıra beklemeyi göze alamadım ama içeri giriş ücretsiz ve haftanın her günü ziyarete açık. Önündeki merdivenler her zaman çok ama çok kalabalık. Zaten burası 2006 yılı verilerine göre Paris’te Notre Dame Katedrali’nden sonra en çok ziyaret edilen yermiş. Biz kullanmadık ama bu tepeye füniküler ile de ulaşmak mümkün. Bu tepeden Paris manzarasını izleyebilir, ressamlar sokağında portrenizi çizdirip satın alabilirsiniz. Ayrıca dünyaca ünlü kabare Moulin Rouge da bu bölgede yer alıyor.
Paris’in birçok yerinde bulunan atlı karıncalardan (carrousel) biri de bu bazilikaya çıkılan yokuşun başında yer alıyordu. Kızımız (3 yaşında) atlı karıncayı (2 Euro) görünce çok sevindi, ilk defa da burada binmiş oldu 🙂
Bugünkü gezimizin ardından otele döndük. Akşam yemeği için yine otelin yakınında yer alan Pizza Hut’tan 2 pizza ve 1 litrelik kola alıp 30 Euro ödedik. Fransa’da çoğu yerde Carrefour logosuna sahip marketler bulunuyor, yine otele yakın bir marketten küçük alışverişimizi yaptık. 1.5 litrelik su 0.45 Euro, yarım kilo çilek 2 Euro, karışık meyve suyu 3 Euro’ydu.
2. gün – 20.05.2018
Paris’teki ikinci günümüzde ilk işimiz Eyfel Kulesi‘nin fotoğraflarını çekmek için Trocadero Meydanı‘na gitmek oldu. Biz daha önceki gezimizde Eyfel Kulesi’ne çıktığımız için bu kez çıkmadık. Kuleye çıkmak için uzunca bir kuyrukta beklemek gerekiyor. En üst kısma çıkmak için bilet ücreti 25 Euro’ydu, 4 yaş altı çocuklar için giriş ücretsiz.
Trocadero Meydanı’nda bol bol fotoğraf çektikten sonra Eyfel Kulesi’nin diğer bir açıdan çekebileceğimiz Champ de Mars‘a gittik. Burası da çok kalabalıktı, herkes Eyfel Kulesi’yle farklı pozlar yakalama gayretindeydi 🙂 Champ de Mars’ın diğer ucuna Barış Duvarı (Mur de la Paix) inşa edilmiş, bu anıtın cam bölümünde farklı dillerde yazılmış barış sözcüğü yer alıyor.
Daha sonra içinde Askeri Müze (Musée de l’Armée) ve Napolyon’un mezarının da yer aldığı Les Invalides‘in fotoğraflarını çektik.
Invalides Meydanı’nındaki büyük parkta biraz dinlendikten sonra, III. Alexandre Köprüsü‘nü (Pont Alexandre III) geçip Küçük Saray (Petit Palais) ve Büyük Saray‘a (Grand Palais) doğru ilerledik.
Köprüden Sen Nehri‘nin (La Seine) fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmedik 🙂 Köprüyü geçtikten sonra sağ tarafta Simon Bolivar Anıtı‘nı (Monument à Simon Bolivar) gördük. Daha sonra Küçük Saray’ın içine girip kısa bir tur attıktan sonra Şanzelize Caddesi‘ne (Avenue des Champs-Élysées) doğru ilerledik.
Bu gezimizde yakından görme fırsatımız olmadı ama Şanzelize Caddesi’nin bir ucunda Zafer Takı (Arc de triomphe de l’Étoile) yer alıyor. Austerlitz Savaşı’nda galip gelen Napolyon Bonapart tarafından inşa edilmesi emredilen Zafer Takı’nın altında I. Dünya Savaşı’nda ölen Fransız askerler için yapılan Meçhul Asker Mezarı (Tombe Du Soldat Inconnu) bulunuyor. Şanzelize Caddesi’nin diğer ucunda ise Concorde Meydanı (Place de la Concorde) bulunuyor. Bu gelişimizde Concorde Meydanı’nda büyükçe bir dönmedolap (Roue de Paris) kurulmuştu, giriş ücreti 12 Euro’ymuş.
Concorde Meydanı’ndan sonra Tuileries Bahçesi’nden (Jardin des Tuileries) geçip Carrousel Zafer Takı‘na (Arc de Triomphe du Carrousel), sonra da Louvre Müzesi‘ne (Musée du Louvre) ulaştık. Müzeye giriş için online bilet fiyatı 17 Euro, Ekim-Mart ayları arasında her ayın ilk Pazar günü müzeye giriş ücretsiz, ayrıca 14 Temmuz’da da müzeye giriş ücretsiz. Müze Salı günleri kapalı. Hem kızımızın olması sebebiyle, hem de benim hamileliğim sebebiyle biz yine müzenin içini gezmedik, sadece dışarıdan fotoğraflarını çekmekle yetindik. Bu müzeyi gezmek için en az bir kaç saat ayırmak gerekiyor ki ben bu kadar yorulmayı yine göze alamazdım tabii ki 🙂
Bu kadar geziden sonra oldukça acıkmıştık ve Louvre Müzesi’nin arkasında yer alan Çan Kulesi’nin (Beffroi) de fotoğrafını çektikten sonra Yeni Köprü‘den (Pont Neuf) geçerek, yemek yemek için Le Bistro des Augustins’e gittik. Burada gratenlerimizi (tabağı ortalama 12 Euro) yedikten sonra Notre Dame Katedrali‘ne (Cathédrale Notre-Dame) vardık. Daha önceki Paris gezimizde bu katedralin içini gezmemiştik. Bu kez içini de görmek istedim, içeri girdiğimizde ayin vardı. Giriş ücretsiz. Hem iç hem de dış mimarisine hayran kaldığım bu devasa katedrali gezmek de biraz zaman aldı. Dışarı tarafta pembe gülleri görünce, katedralin müthiş gül penceresiyle fotoğraflarını çekmeden de edemedim 🙂
Notre Dame Katedrali’ne yakın mesafede yer alan Şapel’i (Sainte Chapelle) gezmek de vardı aklımızda ama sonradan vazgeçtik. Şapel’in giriş ücreti 10 Euro’ydu.
Paris’teki birçok köprüde aşklarını ölümsüzleştirmek isteyenlerin taktığı çeşitli asma kilitleri görebiliyorsunuz 🙂
2010 yılında aldığımız 10’lu metro biletlerinden 6 tanesi elimizde kalmıştı, bu biletler hala geçerliydi ve bu tatilimizde kullanabildik.
3. gün – 21.05.2018
Paris’teki son günümüzde ise Panthéon‘u ve Lüksemburg Bahçesi‘ni (Jardin du Luxembourg) görmeye karar vermiştik. Yine içieri girmedik ama Panthéon’un yanındaki Katolik Kilisesi’ni (Saint-Étienne-du-Mont) de görmüş olduk. Panthéon’un giriş ücreti 9 Euro’ydu, Kasım-Mart ayları arasında her ayın ilk Pazar günü giriş ücretsiz. Kilise olarak inşa edilen Panthéon, Fransız entelektüellerinin gömüldüğü bir anıt mezar olarak kullanılıyor.
Panthéon’dan sonra Lüksemburg Bahçesi’ne gidip biraz da çiçek böcek gördük 🙂 Bu bahçeye de giriş ücretsiz. İçinde Lüksemburg Sarayı (Palais du Luxembourg), Lüksemburg Müzesi (Musée du Luxembourg), çocuk oyun alanı, bir havuz, ördekler, ağaçlar, çiçekler, böcekler ve bolca heykel var. Denizi olmayan Paris’te burası sanırım güneşlenmek için kullanılıyor çoğunlukla 🙂
Daha sonra öğle yemeği için girişin karşısında bulunan Babaganus adlı Lübnan restoranına gittik. Tatları bizimkilerle bir olmasa da burada içli köfte, yaprak sarma, döner yiyip ayran içtik 🙂
Yemekten sonra otele gidip valizlerimizi aldık ve Lille’e gitmek için yola çıktık. Böylece Paris gezimize son vermiş olduk. 2010 yılı Paris gezi notlarıma buradan ulaşabilirsiniz.
Paris’e gelmeden önce Disneyland için kısa bir araştırma yapmıştım. 21 Mayıs da Fransa’da tatil olduğu için en uygun fiyatlı biletler 22 Mayıs’taydı ve o da 48 Euro’dan başlıyordu. 3 yaş altı çocuklar için ücretsiz ama bizim kızımız 3 yaşını yeni doldurduğu için hem 3 kişilik ücret ödememiz gerekiyordu, hem de kızımız ve ben kısıtlı yerleri kullanabilecektik. Dolayısıyla bu kez Disneyland’a gitmekten vazgeçtik. Kim bilir belki bir kez de kızımız ve oğlumuzla üçüncü kez ziyaret ederiz Paris’i bir gün 🙂