Avrupa gezimizin son durağı Fransa’nın başkenti Paris’ti. Fransa’da zaman Türkiye’den 1 saat geri. Barselona’dan Ryanair ile yaklaşık 2 saatlik bir uçak yolculuğu sonunda Paris’e ulaştık. Para birimi Euro (EUR). 1 Euro yaklaşık olarak 2 Türk Lirası’na karşılık geliyordu. Umuma mahsus pasaportu olan Türk vatandaşlarının Fransa’ya giriş için Schengen vizesi alması gerekiyor.
Paris’te tekli biletler 1,7 Euro’ydu. 10’lu biletler 12 Euro’ydu, çok kişi kullanabiliyordu, fakat transferlerde geçerli değildi. Metro ve tramvay kullanımı çok rahattı. Ulaşım için çoğunlukla bu hatları kullandık. Otelin (Premiere Classe Paris Ouest Pont de Suresnes) yakınından geçen bir tramway hattı da vardı, en çok da bu hattı kullandık.
Beauvais-Tille Havaalanı’ndan (BVA) otobüsle (http://www.beauvais-airport.com/Access/Shuttle-Bus.php) Porte Maillot’a vardık (15 Euro).
Paris rotamız:
1. gün – 15.09.2010
Paris’te ilk gün Bastille Meydanı’ndan (Place de la Bastille) başlayarak Sen Nehri’nin (La Seine) bir tarafını gezdik. Meydanda büyükçe, modern bir Opera Binası (Opéra Bastille) ve 1830 Fransız Devrimi’nin sembolü olan, 1835-1840 yılları arasında inşa edilmiş, 47 metre yüksekliğindeki Temmuz Anıtı (Colonne de Juillet) bulunuyor.
Buradan kare şeklindeki Vosges Meydanı’na (Place des Vosges) vardık. Paris’in en eski planlı meydanı olan bu yerin dört bir yanını kırmızı tuğladan yapılmış binalar çevreliyor. 1832-1848 yılları arasında Victor Hugo burada yaşamış.
Buradan sonra yürüyerek Belediye Binası’na (Hôtel de Ville) vardık.
Sonra Notre Dame Katedrali‘ne (Cathédrale Notre-Dame) vardık. Gotik tarzda inşa edilmiş olan bu katedral büyük kapılarındaki heykelleriyle, orta kısmındaki penceresiyle, bütün ayrıntılarıyla muhteşemdi. Katedralin önündeki geniş alanda Venedik’in San Marco, Barselona’nın Katalunya meydanlarındaki gibi güvercinler vardı ve güvercinlerin elimize kolumuza konup yemleri yemesi de ayrı bir zevkti. Tabi buraya gelince bir de yıllar önce okuduğum Victor Hugo’nu muhteşem romanı Notre Dame’ın Kamburu geldi aklıma – Quasimodo’nun aşkı Esmeralda.
Sonra Louvre Müzesi‘ne (Musée du Louvre) gittik. Bilet alma kuyruğunu görünce içeri girmekten vazgeçtik.
Müzenin dışından fotoğraflarını çektikten sonra Carrousel Zafer Takı’nı (Arc de Triomphe du Carrousel) geçip Concorde Meydanı‘na (Place de la Concorde) doğru ilerledik.
Bu meydanda Mısır’dan getirilmiş bir dikilitaş (Obélisque de Louxor) bulunuyor. 23 metre yüksekliğindeki dikilitaş 1833 yılında Paris’e getirilmiş ve 1836 yılında bu meydana dikilmiş. Dikilitaşın etrafında iki güzel çeşme bulunuyor. Sen Nehri tarafındaki çeşme Denizler Çeşmesi (Fontaine des Mers), Madeleine Kilisesi tarafındaki çeşme Nehirler Çeşmesi (Fontaine des Fleuves) olarak adlandırılmış.
Sonra Madeleine Kilisesi’ne (Église de la Madeleine) varıp oradan da Opéra Garnier’a ulaştık.
1875 yılında yapımı tamamlanan Opera Garnier, Paris’in güzel binalarından biriydi.
Buradan sonra Vendôme Meydanı’na (Place Vendôme) gittik. Meydanda Austerlitz Zaferi’ni kutlamak için Napolyon tarafından 1806 yılında diktirilmiş bir sütun bulunuyor.
Adalet Bakanlığı (Ministère de la Justice) da bu meydanda yer alıyor.
Buradan sonra Paris’in ünlü Şanzelize Caddesi‘nde (Avenue des Champs-Élysées) yürüyerek Zafer Takı‘na (Arc de triomphe de l’Étoile) vardık.
49 metre yüksekliğindeki Zafer Takı 12 caddeye yol veren büyük bir döner kavşağın ortasında yer alıyor. Austerlitz Savaşı’nda galip gelen Napolyon Bonapart tarafından 1806 yılında yapılması istenmiş, 1810 yılında inşaatına ara verilmiş, 1832 yılında yeniden devam edilmiş ve 1836 yılında bitirilmiş. Anıtın altında I. Dünya Savaşı’nda ölen Fransız askerler için Meçhul Asker Mezarı (Tombe Du Soldat Inconnu) bulunuyor. Mezarın üstünde bulunan alev 1923 senesinden beri hiç sönmemiş.
Zafer Takı’nı da gördükten sonra gezimizin en güzel yerine geldik – Eyfel Kulesi‘ne (Tour Eiffel) 🙂
300 metre yüksekliğindeki demir kule, 1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eiffel’in firması tarafından inşa ettirilmiş. 58 m, 115 m ve 276 m yüksekliklerinde manzara platformları bulunuyor. Kulenin tepesine çıkmak için biletler 13,10 Euro’ydu. Daha tatile çıkmadan internetten almıştık biletlerimizi biz – gün batımını yakalayabilmek için saat 18:00’e almıştık. Böylece sıra beklemeden kolayca çıktık kuleye. Kulenin tepesinden Paris manzarası mükemmeldi.
Yalnız yukarı çıktıkça buz gibi oluyor, kuleye çıkarken hırka mont ne varsa yanınıza alın derim. Camla kapalı, soğuktan korunabileceğiniz bir bölüm de var ama camsız bölümden manzarayı izlemek daha zevkli.
Dünyanın bütün şehirlerini gezsem de hayatımın en unutulmaz anlarından birini burada yaşadığım için Eyfel Kulesi’nin yeri bende hep ayrı olacak 🙂 Anlata anlata bitiremeyeceğim için burada sonlandırsak iyi olacak sanırım 🙂
2. gün – 16.09.2010
İkinci gün metro aktarması için gökdelenlerle dolu La Défense’e gittik.
Sonra Notre Dame Katedrali’nden başlayarak gezimize devam edip Panthéon’u gördük, Sen Nehri’nin diğer tarafını gezdik.
Neoklasik mimaride ilk olarak kilise olarak inşa edilen Panthéon, Fransız entelektüellerinin gömüldüğü bir anıt mezar olarak kullanılıyor. Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Panthéon’un mimarı, Victor Hugo, Émile Zola ve Alexandre Dumas’nın mezarları da burada bulunuyor.
Buradan sonra Lüksemburg Bahçesi‘ne (Jardin du Luxembourg) gittik. Rengarenk çiçekleri ve havuzda yüzen ördekleriyle burası da benim için çok güzeldi. Lüksemburg Müzesi (Musée du Luxembourg) de bu bahçede yer alıyor.
Bahçede dinlendikten sonra Güzel Sanatlar Akademisi (École nationale supérieure des Beaux-Arts) ve Mevduat ve Sevkiyat Fonu’nu (Caisse des Dépôts et Consignations) geçerek Orsay Müzesi‘ne (Musée d’Orsay) vardık.
Sonra Parlamento (Assemblée Nationale), Les Invalides, Rodin Müzesi‘ni (Musée Rodin) geçerek Askeri Akademi’nin (École Militaire) önünde bulunan Mars Alanı’na (Champ de Mars) vardık, buradan Eyfel Kulesi’nin fotoğraflarını çekmeye devam ettik.
3. gün – 17.09.2010
Üçüncü gün Kutsal Kalp Bazilikası‘na (Basilique du Sacré-Cœur) gittik. 1914 yılında yapımı tamamlanan bazilika, Paris’in en yüksek tepesinde bulunuyor. 4 küçük kubbenin ortasında bulunan büyük kubbesi 83 metre yüksekliğindeymiş. Bu tepeden Paris manzarası da güzeldi.
Sonra yine Trocadero Bahçeleri’ne (Jardins du Trocadéro) gidip Eyfel Kulesi fotoğrafları çekmeye devam ettik. Havanın yağmurlu olmasına üzülürken çift gökkuşağını görmek beni çok mutlu etti. Hem çift gökkuşağını ilk defa görmüş oldum, hemde bu güzellikle Eyfel Kulesi’nin fotoğraflarını çekmiş oldum 🙂
4. gün – 18.09.2010
Tatilimizin son gününde ise Versay Şatosu’nu (Château de Versailles) gördük.
Bugünkü gezimizi de böylece sonlandırıp Charles de Gaulle Havaalanı’ndan (CDG) saat 19:20 Onur Air uçağıyla İstanbul’a döndük. 2011 tatilimizde görüşmek üzere 🙂