04.09.2017
Tarihi 10000 yıl öncesine dayanan Hasankeyf, Batman’a bağlı bir ilçemiz. Dicle Nehri Hasankeyf’in içinden geçiyor. Dicle Nehri üzerinde yapılması planlanan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali nedeniyle sular altında kalacağı için, tarihi ve doğal güzellikleriyle turistleri kendine çeken Hasankeyf’i, barajın yapımı tamamlanmadan görebilmeyi çok istiyordum. Kurban Bayramı tatilinde Diyarbakır’da olunca bir günümüzü ayırıp, Hasankeyf ve Midyat’ı görmeye karar verdik. Diyarbakır’dan Hasankeyf’e ulaşmamız 2 saat sürdü. Vardığımızda ilk gördüğümüz yer Seyri Keyf Kafe oldu, arabamızı park ettikten sonra burada oturup Hasankeyf manzarasına karşı kahvaltımızı yaptık. Buradan bol bol fotoğraf çektikten sonra Hasankeyf’i yukarıdan izleyebileceğimiz seyir terasına doğru çıkmaya başladık.
Artuklular tarafından yapıldığı sanılan ve günümüze kadar önemli kısmı yıkılan Hasankeyf Dicle Köprüsü restore edilip aşağıdaki görünüme sahip olmuş.
Eyyubiler döneminde yapılan El Rızk Cami‘nin ancak minaresi günümüze ulaşabilmiş.
Hasankeyf Köprüsü’ne girişte soldaki tepe üzerinde, mezarlıkların içinde bulunan İmam Abdullah Türbesi, Hasankeyf’ kuşatması sırasında şehit düşen İmam Abdullah için yapılmış.
Doğanın ve insanların şekillendirmesiyle oluşan binlerce mağara bulunuyor Hasankeyf’te. Hasankeyf ismi de “Mağaralar Şehri” ya da “Kayalar Kenti” anlamına gelen Arapça Hısnı Keyfa sözcüklerinden geliyor.
Çarşı içinde hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar yer alıyor. Çarşının sonunda El Rızk Cami görülüyor.
Camiyi geçer geçmez günümüzde kalıcı olarak kapatılmış olan Hasankeyf Kalesi‘nin girişi bulunuyor. Buradan yukarı doğru çıkıp seyir tepesine ilerleniyor.
YUKARI ŞEHİR (İÇ KALE)
Ortalama 135 m. yükseklikteki yekpare kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Dört taraftan çok dik yamaçlarla çevrelenen doğal bir korumaya sahip kaya kütlesine, kapılarla kontrol altına alınan iki farklı yoldan çıkılmaktadır. Bu çıkşlardan doğudakinde beş anıtsal kapı; batıdakinde ise Dicle Nehri’ne bağlanan tek kapı açıklığı yer alır.
Doğal yapısına uygun surları ve görkemli kapılarıyla “Yukarı Şehir” olarak adlandırılan İç Kale’de, insan eliyle şekillendirilmiş çok sayıda mağara konutlar ile Urartu (?), Roma, Artuklu, Eyyubi ve Osmanlı dönemlerine ait yapılar bulunmaktadır.
Kalenin kuzey, kuzeybatı, batı, doğu ve orta kesimi yoğun bir yerleşmeye sahne olmuştur. Arazinin eğimine göre kademeli bir yükseltide yer alan yaklaşık iki bin kadar evin bulunduğu kale; dar sokakları, kuyuları ve sarnıçları ile tam bir Ortaçağ yerleşmesi görünümündedir. Kuzeydoğu ucunda Büyük Saray ve halkın oturduğu evler, batı kesiminde sivil konutlar, güneyindeki hafif eğimli arazide mezarlık alan, türbe ve Ulu Camii, doğusunda çok sayıda sivil yapılarla cami, mescit, medrese gibi dini ve sosyal karakterli yapılar yer alır.
Seyir tepesinin bulunduğu Kasır Rabi‘nin girişinin arka tarfında Eyyubiler döneminde yapılan Süleyman Cami görülüyor.
Hasankeyf’i yukarıdan seyredebileceğimiz Seyir Tepesi olarak adlandırılan yer aslında özel bir mülk olan Kasır Rabi. Yapılış tarihi 1273 olarak belirtilen Kasır Rabi’nin giriş ücreti 1 TL. İçinde Dört Katlı Kaya Kilisesi ve Küçük Kale olarak adlandırılan yerler mevcut.
Hasankeyf’te kazılar devam ediyor ve tarihi eserler artık baraj göl alanından çıkarılıp 2 kilometre ötedeki yeni yerleri Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı’na taşınıyor. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Otlukbeli Savaşı’nda şehit düşen oğlu için yaptırdığı 550 yıllık Zeynel Bey Türbesi, 12 Mayıs 2017’de yeni yerine taşındı.
Ilıca Barajı’nın yapımının 2018 yılında tamamlanması planlandığı için bu ziyaretimiz Hasankeyf’e bir veda niteliğinde oldu. Her ne kadar bazı tarihi eserler taşınacak olsa da Hasankeyf’in bu güzelliğini bir daha göremeyeceğimiz için elimi deklanşörden hiç kaldıramadım. Bol bol son hallerinin fotoğrafını çektikten sonra buraya veda edip Midyat’a doğru yolumuza devam ettik.