Kyoto, 794’ten 1868 yılına kadar Japonya’nın başkenti olmuş. Tarihi eserleriyle ve tapınaklarıyla bence Japonya’nın görülmesi gereken, en etkileyici şehirlerinden biri.
1. gün – 31.07.2014
Osaka’da aldığımız JR-West Rail Pass (Kansai Area Pass) tren biletini kullanarak vardık Kyoto’ya da. Osaka’dan Kyoto’ya yolculuk 1 saat sürüyor. Sabah ilk işimiz valizlerimizi otele (Hotel Grand Fine Kyoto Minami) bırakmak oldu, sonra da Nara gibi UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan Kyoto’yu gezmeye başladık.
Kyoto’da daha çok otobüsleri kullanacağımız için 2 gün geçerli biletlerden (2000 Yen) aldık. Otobüslere arka kapıdan binilip ön kapıdan iniliyor ve biletler otobüsten inerken şoföre gösteriliyor. Bileti otobüste alacaksanız otobüse bindiğiniz kapının hemen yanında bilet makineleri oluyor, düğmeye basıp biletinizi alıyorsunuz, ücretini de inerken şoförün yanındaki kutuya atıyorsunuz. Bilet ücretleri yine mesafeye göre değişiyor ve otobüsteki bir ekranda duraklara yaklaştıkça ücretleri de gösteriliyor. Japonya’da en çok dikkatimizi çeken şeylerden biri de toplu taşıma araçlarındaki yaşlılar, engelliler ve hamile bayanlar için ayrılmış koltuklara diğer yolcuların neredeyse hiç oturmamasıydı. Araç dolu olsa bile o koltukları boş bırakıyorlar, çoğunlukla yaşlılar gelip direk o koltuklara oturuyorlardı. Doğrusu Japonlara bir kez daha hayran kaldık 🙂
Gezimize ilk önce Kyoto’nun olmazsa olmazlarından Altın Köşk Tapınağı (Kinkakuji) ile başladık, sonra da Nijō Kalesi‘ne (Nijō-jō) gittik. Altın Köşk Tapınağı 1397’de Yoshmitsu adlı şogun tarafından ikametgah olarak inşa ettirilmiş. 09:00-17:00 saatleri arası ziyarete açık ve giriş ücreti 400 Yen’di.
Altın Köşk’ün üstteki 2 katı altın kaplamaymış. İçine ise girilmiyor. Yine de dışından görmek ve bahçesini gezmek bile çok eğlenceli, huzur verici.
Burası Kyoto’ya gelince mutlaka görülmesi gereken yerler listelerinde yer aldığı için çok kalabalıktı. Bir de sıcak olunca gezmek biraz yorucu oldu.
Altın Köşk Tapınağı’ndan sonra Nijō Kalesi’ne gittik. Burası da Kyoto’ya gidildiğinde mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Edo hanedanının kurucusu olan Tokugawa Leyasu adlı şogun tarafından 1603’te inşa ettirilmiş. 08:45-17:00 arası açık ve giriş ücreti 600 Yen’di. Bizim gittiğimizde saat 15:30 civarıydı ve sürekli kalenin kapanmak üzere olduğu anans ediliyordu. Bilet satışları 16:00’ya kadar ve biletleri girişin hemen yanındaki makinelerden satın alabiliyorsunuz.
Nijō Kalesi’nden otele dönerken otobüsten Nishi Honganji Tapınağı’nı görebildik. Bu tapınak da oldukça büyük ve gösterişli görünüyordu fakat bizim gezme fırsatımız olmadı.
Akşam otele gittiğimizde valizlerimizi alıp odamıza çıkmak için asansöre bindik. Asansörden indiğimizde sol tarafı, yani odamızı gösteren okların ışıkları yanıp sönüyordu. Sol tarafa dönüp ilerlediğimizde bir de baktık ki odamızı gösteren tabelanın ışıkları da yanıp sönüyor. Bu, her ne kadar çok basit bir şey olsa da belki de daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadığımız için beni çok etkiledi. İçeri girdiğimizdeyse şaşkınlığım daha da arttı. Oyun konsolu mu ararsınız, karaoke sistemi mi, masaj koltuğu mu, ne ararsanız vardı. Banyoda çeşit çeşit kişisel bakım ürünleri, saç kurutma makinasından ayrı saç maşası vardı. Normalde kaldığımız otellerden pek bahsetmem ama burası anlatılabilecek kadar farklı ve güzeldi bence. Tek sorunu çok merkezi bir yerde olmamasıydı heralde.
2. gün – 01.08.2014
Kyoto’daki ikinci günümüzde gezimize Gümüş Köşk Tapınağı (Ginkakuji) ile başladık. Gümüş Köşk, Altın Köşk kadar etkileyici olmasa da buranın da harika bir bahçesi var. Havanın sıcak olması bizi yine yordu ama olsun buna değerdi 🙂
Gümüş Köşk Tapınağı’ndan sonra Yasaka Tapınağı‘na (Yasaka Jinja) gittik. Tapınağın ana kapısı kırmızı rengiyle oldukça dikkat çekici ve güzeldi.
Bu kırmızı bina da Yasaka Tapınağı’ndaki ana bina. İnsanlar burada dua edip büyük çanları çalıyorlardı.
Burası da sahne olarak adlandırılan kısım. Buradaki fenerler akşam yakılıyormuş ve gerçeğini görmedik ama gece fotoğrafları çok güzel görünüyordu.
Birçok tapınakta olduğu gibi burada da insanlar su akan bu çeşmeden, saplı kaplarla su alıp bu suyu hem içiyor hem de ellerine döküyorlardı.
Yasaka Tapınağı’nın da bulunduğu Gion Bölgesi’nde Geyşa danslarının sergilendiği akşamları yemekli düzenlenen şovlar da Kyoto’nun yapılacaklar listesinde yer alsa da biz Geyşa’ları göremedik bile. Bu tapınaktan sonraki durağımız Saf Su Tapınağı (Kiyomizu-dera) oldu. Burası 06:00-18:30 saatleri arası açıktı ve giriş ücreti 300 Yen’di. Buranın giriş kapısı da kocaman kırmızı kapısıyla oldukça etkileyici.
Saf Su Tapınağı terası, 13 metre yüksekliğindeki sütunların üzerine tek bir çivi çakılmadan inşa edilmiş. Buradan Kyoto manzarası gerçekten muhteşem.
Otowa Şelalesi’ndeki 3 kanaldan göle akan sular sağlık, uzun ömür ve başarıyı simgeliyormuş. Burada da insanlar kapları uzatıp kutsal sayılan bu suları içiyorlardı, hatta burada uzunca bir kuyruk vardı.
Otowa Şelalesi’nden sonra diğer tepede görünen kırmızı renkli 3 katlı pagodayı da görmeye gittik, kırmızı olunca benim yine çok hoşuma gitti tabi 🙂 Üstelik buradan tapınağın görünümü de çok güzeldi.
Böylece Kyoto gezimizi de tamamladık ve ertesi gün Fuji Dağı’na çıkacağımız için biraz dinlenelim diye otele geri döndük.