20.08.2012
Edirne, İstanbul’a yakın olduğu için günübirlik gidilip gezilebilecek yerler listemizde yer alıyordu hep. Ramazan Bayramı’nda İstanbul’da kalınca, uzun yıllar boyu Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış bu şehri görme fırsatı bulduk sonunda. İstanbul’dan 3 saat kadar sürdü yolculuğumuz. Yolda ayçiçeği tarlalarını seyrederek gittik.
İlk gördüğümüz yer Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği Selimiye Camii‘ydi. Cami oldukça büyük ve içi de muhteşemdi. Kubbesine, çinilerine bakmaya doyamadım ben doğrusu. Sekiz sütun üzerine oturtulmuş kubbesinin yüksekliği 43.28 metre, çapı 31.22 metreymiş.
Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altında bir ters lale motifi bulunuyormuş. Rivayete göre, caminin yapılacağı yerde lale bahçesi varmış. Arsanın sahibi, camide bir lale motifi yapılması şartıyla arsasını satmış. Mimar Sinan da sahibinin tersliğinden dolayı böyle bir motif yapmış. Daha önceden bilmediğim için ters lale motifini de görmedim ben tabi.
Caminin yan tarafında Osmanlı mezar taşlarının sergilendiği bir alan var. Vefat eden kişinin rütbesine, mesleğine, cinsiyetine göre yapılmış mezar taşları sergileniyor. Aşağıdaki mezar taşında “Kimliği: Eskiden Dergah-ı Âli Kul Kethüdası Şimdi Edirne Yeniçeri Ağası Mustafa Ağa” yazıyordu.
Camiyi gördükten sonra caminin hemen karşısında yer alan Edirne Müzesi‘ni gezdik. Müzenin giriş ücreti 3TL’ydi ve müzekart geçiyordu. Müzede çeşitli tarihi eserler, süvari stelleri, fosiller, sikkeler sergileniyor.
Aynalı süpürgenin Edirne geleneklerinde önemli bir yeri varmış: Sapına kabara denen iri başlı çivi çakılması, kullanan bayanın kız olduğunu ifade ediyormuş. Evin kapısının dışına asılan aynalı süpürge ise, o evde evlenecek çağda kızın olduğu anlamına gelmekteymiş. Gelin kızın çeyiz sandığına, evine düşkün, eli iş tutan, becerikli ve temiz bir kız olduğunu anlatmak için aynalı süpürge konulurmuş. Şimdi kullanımdan çok hediyelik eşya olarak satılıyor. Mıknatıslı buzdolabı süsü olanlardan aldık biz de.
Edirne Müzesi’nden sonra Türk İslam Eserleri Müzesi‘ni gezdik. Giriş ücreti 3TL’ydi ve müzekart geçiyordu. Müzede farklı odalarda İslami eserler, çeşitli ahşap, çini, cam, porselen eşyalar sergileniyor. Müzenin orta kısmında yer alan bahçesinde ise mezar taşları ve tarihi toplar bulunuyordu.
Müzeleri gezdikten sonra iyice acıktık ve Edirne’nin ünlü ciğer tavasını yemek için ciğerci Kazım ve İlhan Usta’ya gittik. Ciğer tava çok güzeldi, yanında getirilen kurutulmuş biberinse sadece tadına bakabildim, gerçekten çok acıymış.
Yemekten sonra Ali Paşa Çarşısı‘na doğru ilerledik.
Ali Paşa Çarşısı’nda çeşitli eşyaların satıldığı dükkanlar sıralanıyor. Kapalı Çarşı’ya benzese de onun gibi labirent şeklinde değil. Çeşit çeşit meyve sabunlarının satıldığı birçok dükkan var burada.
Çarşının çıkışında bir Lale Heykeli bulunuyor.
Buradan Üç Şerefeli Camii‘ye doğru ilerledik. Giderken Hükümet Caddesi’ndeki Keçecizade’den acıbadem kurabiyesi ve badem ezmesi aldık.
Üç Şerefeli Camii’nin baklavalı, zikzaklı, çubuklu ve burmalı motifli 4 minaresi bulunuyor. Bunlardan birisi camiye adını veren üç şerefeli minare. Bu minarenin şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılıyormuş. Baklava motifli minarede iki şerefe, diğer minarelerinde ise birer şerefe bulunuyor. Bu caminin de hem iç hem dış süslemelerine hayran kaldım.
Eski Camii‘nin yanındaki Bedesten günümüzde yine çarşı olarak kullanılıyor.
Üç Şerefeli Cami’den sonra Eski Cami’yi ziyaret ettik. Bu caminin içi de yine süslemeleriyle muhteşemdi. Caminin içinde hat sanatı ile yazılmış yazılar da çok güzeldi. Camide Kâbe’den getirildiği rivayet edilen Rükn-ü Yemâni taşından bir parça bulunuyormuş.
Eski Cami’yi gördükten sonra Selimiye Cami’nin yanındaki Arasta Çarşısı‘nı gezmeye gittik.
Arasta Çarşısı’nda da Ali Paşa Çarşısı’ndaki gibi sağlı sollu dükkanlarda çeşitli eşyalar satılıyordu.
Arasta Çarşısı’nı da gezdikten sonra sıra geldi Tunca ve Meriç Nehirleri’ni ve Köprüleri’ni görmeye. Tunca Nehri, Meriç Nehri’nin bir kolu. Dolayısıyla Tunca Köprüsü, Meriç Köprüsü‘nden daha kısa. Köprülerin ikisi de çok güzel görünüyordu. Tunca Nehri’nin kenarında bir tur atıp Meriç Köprüsü’ne vardık. Burada bir yandan nehrin güzelliğini seyredip, bir yandan da yemek yeyip çay içilebilecek birçok restoran ve kafe vardı.
Meriç Köprüsü’nün orada da bir tur atıp güzel manzarayı seyrederek Edirne gezimizi sonlandırdık.
15.10.2017
5 yıl aradan sonra Edirne’yi bir kez daha gezme fırsatı bulduk. Lozan Caddesi üzerinde yer alan Yeşil Sera Kafe’de kahvaltı yaptıktan sonra daha önce görmediğimiz Karaağaç Tren İstasyonu ve Lozan Anıtı‘nı görmüş olduk bu kez de.
Karaağaç Tren İstasyonu, II. Abdülhamit döneminde tren garı olarak inşa edilmiş ve günümüzde Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullanılıyor.
1998 yılında ziyarete açılan Lozan Anıtı, Lozan Anlaşması ile Karaağaç’ın tekrar Türk topraklarına kazandırılmasını ve Lozan Anlaşması’nı temsil ediyor.
İstasyonun yakınlarındaki ek binalardan biri de Milli Mücadele ve Lozan Müzesi olarak hizmet veriyor.
Bu kısa gezimizin ardından muhteşem bir günbatımıyla Edirne’ye veda ettik.