10.11.2012
Yedigöller’in en güzel mevsimi sonbahar diye duymuştum hep. Ekim ayının sonu ile Kasım ayının başı buraya gitmek için ideal zamanlarmış. Gerçekten de öyleydi, sonbaharda bir başka güzel oluyormuş burası. Yeşil, sarı, turuncu renkleriyle bir başka güzeldi.
Yedigöller’e adını veren göllerin isimleri şöyle: Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Deringöl, Büyükgöl, Kurugöl (Küçükgöl) ve Seringöl.
Gece yarısı yola çıkıp sabah erkenden varmış olduk Yedigöller’e. İstanbul Yedigöller arası yaklaşık 300 km olmasına rağmen yolların bir kısmının toprak yol olmasından dolayı öyle 3 saatte gidemiyorsunuz. 4-5 saat gibi bir sürede gidilebiliyor normalde ama sabahın 07:00’sinde orada olmamak için biraz daha ağırdan almış bizim tur. Belki yollarının meşakkatli olması kötü bir özelliği olarak görünebilir ama belki de doğanın bozulmadan kalması için iyi bir özelliktir. Giderken önce Kapankaya Tepesi Seyir Terası levhasını gördük ve tepeye çıktık.
Buradan göller görülebiliyormuş ama sabah sisten dolayı biz gölleri göremedik. Manzarayı izleyip yolumuza devam ettik. Sonra da Anıt Ağaç levhasını görüp, bu karaçamı görmeye çıktık. 500 yıllık bu ağacın boyu 30 metre, çapı 1.74 metreymiş.
Sonra yolumuza devam edip Nazlıgöl’de araçtan inip Büyükgöl’e yürüyerek vardık. Bu arada yağan yağmur da durmuştu iyi ki de çamur olmadan, keyifle gezebildik. Yolda Gülen Kayalar, Dilek Çeşmesi, Şelale levhalarını gördük ama buraya daha sonra geleceğimiz için yolumuza devam ettik.
Büyükgöl’e varınca önce kahvaltımızı yaptık. Piknikçiler için ayrılmış bu alanda ahşap masalar ve barbeküler vardı. Yiyecek ve içecek satılan bir yer görmedik, turla geldiğimiz için ayarlanmıştı bizim kahvaltılıklar ve öğlen yiyeceklerimiz.
Kahvaltıdan sonra göllerin etrafında yürüyüşe çıktık. Büyükgöl’ün etrafından dolanıp Seringöl’e vardık önce.
Oradan Deringöl’e, sonra Şelale, Gülen Kayalar ve Dilek Çeşmesi’ne gittik. Böylece ilk defa şelale görmüş oldum 🙂
Bu güzel yerleri gezip bol bol fotoğraf çektikten sonra Nazlıgöl ve Kurugöl’e vardık. Kurugöl adından anlaşılacağı gibi kurumuştu bizim gittiğimiz dönemde.
Buradan devam edip İncegöl ve Sazlıgöl’ü de gördük.
Tekrar Büyükgöl’e vardığımızda diğer turlar da yavaş yavaş gelmeye başlamışlardı. Etrafı mangal kokuları sarmış, kampçılar çadırlarını kurmuşlardı. Konaklamak için bungalov tipi evler de bulunuyormuş burada. Barbeküde pişirilmiş sucuklarla domates, salatalık, biberleri yedikten sonra yine Büyükgöl etrafında fotoğraf çekmeye koyulduk. Buranın biraz daha keyfini çıkardıktan sonra İstanbul’a dönüş vakti geldi. Yedigöller gittiğim, gördüğüm en güzel yerlerden biriydi. Bir de kırmızı şapkalı mantar bulup fotoğrafını çekebilseydim daha güzel olacaktı 🙂 Neyse o da başka zaman artık.
Yedigöller’in bir de efsanesi var: 7 gölün bulunduğu yere 7 evli çift gelmiş. Bunların her biri bir yere ayrılmış. Yaşı en büyük olan çift, Büyükgöl’ün bulunduğu yere yerleşmiş. Yaşı en küçük olan çift, Küçükgöl’ün olduğu yere yerleşmiş. Sazlıgöl’ün bulunduğu yerdeki çiftin damadı, sürekli saz çalmaktaymış. Nazlıgöl’ün bulunduğu yerdeki çiftin gelini ise çok nazlıymış. Bu çiftler buraya yerleştikten bir zaman sonra burada bu göller oluşmuş.
Bir başka efsane de şöyle: Yedigöller bir zamanlar çaresizlere çare, dertlilere derman, tül kanatlarında mutluluk taşıyan ve bunları cömertçe insanlara bağışlayan iyilik perilerinin yurduymuş. Sonra Bolu Beyi’nin oğlu buralarda av yaparken, bir beyaz güvercinin peşine düşmüş. Güvercin daldan dala, kona göçe Yedigöller’in bulunduğu yere gelmiş, oğlan da ardından…Tam yayını gerip, okunu salacağı zaman güvercin, dünya güzeli bir kız oluvermiş. Oğlanın aklı başından gitmiş, dizlerinin bağı çözülmüş, yayını geren parmakları gevşeyivermiş. Ok da hedefine ulaşmış. Peri kızı kalbinden vurulmuş, bir ah sesi, bir kara bulut, bir gök gürültüsü, yer kaynamış, gök ağlamış. Az sonra çağlayan dereler, kaynayan dağlar, bu olaydan sonra buradan çekilip gitmişler. Akan sular, kaynayan pınarlar peri kızının kanı canıymış, su sesleri de onun iniltileri. Ağlayan perilerin göz yaşları orada burada öbek öbek ; Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Kurugöl, İncegöl, Sazlıgöl diye kalmış.
Uyanmak ve fotoğraf çekmek için bir cennet 🙂