2013 tatilimizde Guangzhou’dan sonraki durağımız Çin’in güney doğusunda yer alan Guilin’di. Guilin, “Osmanthus ağacı ormanı” anlamına geliyor. Guangzhou’dan yaklaşık 14 saatlik tren yolculuğunun (soft sleeper 382 Yuan) ardından Guilin’e ulaştık.
İlk söylemem gereken sanırım buranın da havasının sıcaklığı ve nemliliği. Hava böyle olunca insan daha çabuk yoruluyor. Dikkatimi çeken bir başka şeyse kırmızı ışık yansa da araçların geçmesi.
Otobüs fiyatları 1 Yuan. Otobüse binince kutuya atılıyor.
Yemekleri genelde KFC’de yedik ama orada daha yağlı ve ağırdı.
Guilin, kireç taşı tepelerinin oluşturduğu harika doğası ile ünlü. Hatta 20 Yuan’lık banknotların arkasında da bu güzel manzara yer alıyor.
1. gün – 20.06.2013
İlk gün 3 nolu otobüsle Kamış Flüt Mağarası‘na (Lúdí Yán) gittik. Giriş ücreti 90 Yuan ve rehberle geziliyor. Gerçi rehber Çince anlattığı için bizim için bir faydası olmadı. İnsanların tepkilerinden anladığım kadarıyla mağaradaki kayaları bazı şekillere benzetip, ona uygun hikayeler uydurmuşlar. Mağara bizdeki Damlataş Mağarası’nın büyükçesi. Taşları renkli ışıklarla süsleyip güzelleştirmişler. Fakat, ışıkları rehber gezdiği yerlerde açıyor. Böyle olunca Çince anlasanız da anlamasanız da rehberi takip edip gruptan geri kalmamanız gerekiyor. Rahat fotoğraf çekemediğimiz için biz biraz sinir olduk bu duruma. Mağarayı gezmek 1 saat sürdü.
Buradan çıktıktan sonra Fil Hortumu Tepesi‘ne (Xiangbishan) (75 Yuan) gitsek derken önce Yedi Yıldız Parkı‘na (Qixing Gongyuan) gitmeye karar verdik. Parkın giriş ücreti 75 Yuan. Biz girmedik ama burada da bir mağara bulunuyor ve mağaranın giriş ücreti de 60 Yuan. Parkın içinde bir sürü etkinlik alanı bulunuyor ve hepsinin giriş ücreti ayrı. Hayvanat bahçesine girip pandaları görmeyi çok istiyordum ama onun da giriş ücretinin ayrıca 75 Yuan olduğunu öğrenince Pekin’deki hayvanat bahçesine gideriz deyip vazgeçtim. Park güzel hoş yeşil falan ama bence 75 Yuan vermeye değecek bir şey yok. Keşke Fil Hortumu Tepesi’ne ayırsaydık zamanımızı diye düşünüyorum bazen ama onun yerine Deve Tepesi’ni görmüş olduk işte. Şehrin geçim kaynağının turizme dayanmasından kaynaklanıyor sanırım bu pahalılık.
Yedi Yıldız Parkı’ndan sonra Güneş ve Ay Pagodaları‘nı görmeye gittik. Köknar Gölü’ndeki (Shān Hú) bu pagodalar görülmeye değerdi.
2. gün – 21.06.2013
Gelelim Guilin turumuzun ikinci gününe. Tatilde belki en çok yorulduğumuz ama yorulduğumuza değdi dediğimiz en güzel gündü bu gün bence. Sabah erkenden kalkıp Longji Pirinç Terasları‘na gitmek için Guilin Tren İstasyonu’na gittik. Bir gün önce Tren İstasyonu’na geldiğimizde “Longji Longji” diye önümüze geçen birçok kişi olduğu için buradan otobüs bulabileceğimizi düşündüm, orada bulamazsak Qintan Otobüs Durağı’na gidip Longsheng’e buradan gideriz dedik. Araştırdıklarıma göre pirinç teraslarını görebilmek için Longsheng Kasabası’ndan ya da Heping’den aktarma yaparak gidilebilen 2 köy vardı: Ping’An and DaZhai (JinKeng). Ping’an Köyü’nde 2 (No.1: “Nine Dragons and Five Tigers”, No.2: “Seven Stars Accompany the Moon”), DaZhai Köyü’nde 3 (No.1: “Music from Paradise”, No.2: “Qiancheng Ladder to the Heaven (Thousand Layers to the Heaven)”, No.3: “Golden Buddha Peak”) manzara seyir terası bulunuyor. Ping’An daha yakın olduğu için oraya gitmeyi planlıyorduk. Yine “Longji Longji” diye yolumuzu kesenlerden birine fiyat sorduğumuzda pazarlık başlamış oldu. Kişi başı 250 Yuan’dan başladı pazarlık, ki yine benim önceden araştırdığıma göre Heping’e kadar 40 Yuan, ordan sonraki minibüse de 10 Yuan, toplamda kişi başı 50 Yuan’ye gidebileceğimizi biliyordum. Neyse pazarlık sonunda 65 Yuan’a anlaştık ve bizi Qintan Otobüs Durağı’na götürüp muavin kıza anlattı Longji Pirinç Terasları’na gitmek istediğimizi. Otobüse bindik ama bizi istediğimiz yere götürüp götürmeyeceğinden oldukça endişeliydim. Neyse ki yaklaşık 2 saatlik yolculuğun ardından Heping’e, Heping’ten de yaklaşık 1 saatlik yolculuğun ardından DaZhai girişine gelmiş olduk. Biz o kadar Ping’An diye tutturduktan sonra yine de DaZhai’ye getirmeleri bizi biraz şaşırtsa da sonunda pirinç teraslarını görebilecektik. Bu arada giriş biletlerini almamız için minibüs bilet gişelerinde durdu ve bir kız minibüste biletleri sattı (giriş ücreti 80 Yuan). DaZhai girişinde bir de teleferik gördük ama kendimiz çıkarız diye hiç dönüp de bakmadık bile. Tek yön 70 Yuan, gidiş-dönüş 120 Yuan’a da gidilebiliyor pirinç teraslarının göründüğü tepenin birine de ama hangi noktaya onu bilemiyorum. Otobüs yolculuğumuzdan bahsetmeliyim bir de: Heping’e kadar geldiğimiz otobüs o yüksek sesli kornasını sürekli çalarak geldi, kornayı uyarı amaçlı kullanıyorlar burada. Heping’ten sonra minibüse aktarma yaptık ve hiç beklemeden düştük yola. Minibüs macerası ise anlatılmaz yaşanır dediğimiz türden. Toprak köy yolunda çukurlara gire çıka, her an uçuruma düşecekmişiz gibi oldukça sarsıntılı ve o yola göre oldukça hızlı bir şekilde geldik köye. Yine virajlarda o yüksek sesli korna sesi hiç eksik olmadı tabi. Bir de bu minibüste uyuyabilen Çinlileri görünce şaşırmamak elde değil. Gelelim pirinç teraslarına çıkma kısmına. İlk başta kalabalığı takip ederek düştük yola, doğru düzgün tabela falan görmedik. Hava çok sıcaktı ve gölge gördüğümüz her yerde durduk. Çıkarken birçok kez acaba geri mi dönsek, çıktığımıza değecek bir manzara var mıdır diye düşündük.
Çıkarken gördüğümüz insanların sıcakkanlılığı da beni buraya hayran bıraktı. Birçok köylü gülümseyerek “hello” ya da “nihao” ile karşıladı bizi 🙂
Yukarı doğru çıktıkça manzara daha da güzelleşiyordu. Çıktıkça o muhteşem manzarayı ve “Music from Paradise” tabelalarını görüp yolumuza devam ettik.
Hava kapanıp biraz serinledi, sonra da güzel bir yağmur döktürdü. Yağmur yağdıktan sonraki manzara da bir başka güzeldi. Pirinç teraslarının tam da ayna gibi olan görüntüsünü yakaladık.
Tepeye kadar dinlene dinlene 3-4 saatte çıkmış olduk. Manzaranın tadını çıkarıp bol bol fotoğraf çektikten sonra dönüşe geçtik. 1-1,5 saat gibi bir sürede köye geri dönebildik.
Köyde bitki çayları satan birçok dükkan vardı.
Bir de uzun saçlıları unutmayalım. Bu köydeki kadınlar saçlarını hiç kesmiyorlarmış. Saçlarını toplayıp tepelerinde topuz haline getiriyorlar. Saçları çok parlak, simsiyah ve bakımlı görünüyordu. Çoğunlukla kıyafetler aynı: siyah bir etek, pembe veya beyaz bir bluz ve çoraplar, ayakkabılar.. Yalnız içimi acıtan bir şey var: bu bayanlar turistlerin dev valizlerini tepeye kadar çıkarıyorlar ve aldıkları ücretin de 20 Yuan olduğunu okumuştum. Biz sıcakta çantasız çıkmaya bile zorlandık ama bayanlar bir de sırtlarında valizlerle çıkıyorlar bu yolu. Bizdeki Karadeniz kadınlarına benzettik onları.
İndiğimizde meyve satıcılarını görüp değişik gördüğümüz elma gibi yuvarlak meyveden aldık. Ekşi elma gibi beklediğim meyve meğerse armutmuş 🙂 Bir de domatesler vardı ki tadı damağımızda kaldı. Bizim köylerdeki gibi kokulu, mis domateslerdendi.
Dönüşte 10 Yuan’a Heping’e, Heping’ten de 20Yuan’a Guilin’e döndük. Yani aslında Qintan Otobüs Durağı’ndan kendimiz köye gelseymişiz 30 Yuan’a gelebiliyormuşuz. Guilin’e geldiğimizde otelin (Sapphire Hotel) olduğu sokaktaki gece pazarında dolaştık biraz. Burada da hediyelik eşyalar, takılar, kıyafetler vb. satıldığı oldukça büyük bir pazar vardı.
3. gün – 22.06.2013
Guilin’deki son günümüzde Li Nehri turu yaparız diye düşünüyordum hep ama son güne kalınca ayarlayamadık maalesef. Li Nehri turu yapabilseydik Çin’in geleneksel karabatak kuşları ile balık avını görebilme fırsatımız olacaktı belki ama onu da kaçırdık. Biz de Li Nehri’nden olmuyorsa otobüsle gidip Yangshuo’yu görelim dedik. Yangshuo, aslında benim Guilin’de görmeyi beklediğim şekilde kireç taşı tepecikleriyle çevrelenmiş. Birçok el sanatları dükkanlarının, hediyelik eşya dükkanlarının bulunduğu iki ünlü caddesi var: Batı Caddesi (Xi Jie) ve (Diecui Lu). Bu caddelerde yürüyüp nehrin olduğu tarafa gittik. Orada da bambu sallar ile tur satan birçok kişi çeviriyor sizi. 100 Yuan ile başlayıp kendiliklerinden 70 Yuan’a kadar düşürenler vardı fiyatı. Acaba denesek mi dedik ama sıcakta pek gözümüz yemedi. Akşam Şangay’a uçuşumuz olduğu için biraz daha Yangshuo’da vakit geçirip Guilin’e döndük.
Guilin’e döndüğümüzde bir bayan sepetlerinde meyveler satıyordu. Yine değişik bir meyve gördüm ya tadına bakmam lazım 🙂 Dış görünüşünden armuta benzetmiştim ama bayandan meyveyi kesmesini isteyince kabuğunu soyup dörde böldü. Bir de baktık ki içi kavun gibi. Çekirdekleriyle birlikte yendiğini tarif etmeye çalıştı sanırım. Tadı da kavun gibiydi, çekirdekleri de pek sert değildi, ben çekirdekleriyle yedim gitti 🙂
Guilin’i görmek ayrı bir deneyim oldu bizim için. Tatil için Çin’i seçmemizin nedeni de Guilin oldu belki. Li Nehri turu yapıp karabataklarla balık avını göremedik ama olsun, tatilin en güzel kısmı Guilin’di benim için.