19.12.2019 – Perşembe
İstanbul’dan Lizbon’a 2 çocukla tek başıma uçakta 5 saati nasıl geçireceğimi düşünürken şimdi Lizbon’da yaşamaya başlayalı 2 ay oldu bile. O çok korktuğum uçak yolculuğu gayet sakin bir şekilde bitti gitti. Ancak, 2 çocukla aynı binada bir başka daireye bile taşınmak bile zorken, ülke değiştirmek çok çok zor oldu tabii ki. Şimdilerde düzenimizi kurup Lizbon’a da daha çok alıştık diyebilirim.
Portekiz Avrupa’nın en batısında yer alması ve sadece Türk Havayolları ile Portekiz Havayolları’nın düzenlediği ortak uçuşun aktarmasız olması sebebiyle tatil için pek tercih edilmeyen bir yer olsa da tatil için de yaşamak için de güzel bir yer bence. Buraya daha önce 2 kere gezmek için gelme ihtimalim olduysa da gelememiştim. Tabi gelme ihtimalim olunca özellikle Lizbon ve Porto‘da nereler gezilir araştırmış, Google Street View’de sokakları gezmiştim. Şimdi ise turist olarak değil, artık yaşamak için gelmiş olduk. Bu durumda Portekiz’deki gezilecek yerler listemi tamamlamak daha uzun bir zamana yayılacak 🙂 Lizbon’da gezilecek yerler haritamı şöyle paylaşayım:
Taşınma işleri, havaların hep yağmurlu olması ve oğlumuz bu sene kreşe başladığı için ikide bir hasta olması sebebiyle geldiğimizden beri sadece 2 gün gezmeye çıkabildik. 23 Kasım’da havayı güneşli görünce Lizbon’un simgesi haline gelmiş Belem Kulesi (Torre de Belém), ve kuleye yürüyüş mesafesindeki Kaşifler Anıtı‘nı (Padrão dos Descobrimentos) görmeye gittik. Bu arada 25 Nisan Köprüsü (Ponte 25 de Abril) ve Denizaşırı Savaşçıları Anıtı‘nı (Monumento aos Combatentes do Ultramar) da görmüş olduk. Portekiz’in meşhur tatlısı pastel de nata (kremalı tart) yemek için Pasteis de Belem‘e de baktıysak da önündeki uzun kuyruğu görünce başka bir zamana erteledik.
Bir de 14 Aralık’ta yağmursuz güzel havayı değerlendirip Noel sebebiyle ışıl ışıl süslenmiş Eduardo VII Parkı (Parque Eduardo VII) ile Marquês de Pombal Meydanı’na (Praça Marquês de Pombal) gittik. Kızımızın ne zamandır istediği dönme dolaba binme fırsatı bulduk 🙂
Lizbon birçok yönüyle İstanbul’a çok benzetiliyor, en çok da 7 tepe üzerine kurulu olmasıyla 🙂 Havası haricinde ben de çok benzettim. İçinden geçen Tejo Nehri, İstanbul Boğazı’nı andırıyor. Kırmızı rengiyle her ne kadar Golden Gate Köprüsü’ne daha çok benzese de, İstanbul’daki Boğaziçi Köprüsü gibi burada da 25 Nisan Köprüsü iki yakayı birbirine bağlıyor. Kız Kulesi konumu itibariyle Belem Kulesi’ne benziyor. İstanbul Moda ve Taksim’deki nostaljik kırmızı tramvaylar gibi burada da sarı tramvaylar kullanılıyor.
Lizbon’un havası İstanbul’a göre biraz daha sıcak, aslında İzmir havası gibi diyebilirim. Bence bu sıcaklık insanların ruh haline de yansıyor, gayet sıcakkanlı, güleryüzlü ve rahatlar çünkü. Şehir merkezinin bulunduğu Belem gibi yerlerde eski evler ve bu mevsimde hala açkın begonviller insana Ayvalık’ta, Alaçatı’da falan tatildeymiş gibi hissettiriyor. Portekiz’in meşhur çinileri de her yere renk katmış 🙂 Cadde, sokak isimleri bile çiniyle süslü tabelalara yazılmış. Benzer şekilde kapı numaralarının çini ile süslü olduğunu İznik’te görmüştüm ancak İznik’tekiler buranın süslemelerine göre gayet sade kalıyor.
Trafik İstanbul’daki kadar yoğun değil tabi ki. Çünkü, nüfusu çok daha az, kalabalık değil. Gitmek istediğimiz yere en fazla yarım saatte gidiyoruz, genelde 15 dakika civarı sürüyor. İnsanlar kurallara uyuyor. Sağa dönecekse sağ şeritte bekliyor, ikinci bir şeridi dahi kullanmıyor. Birbirinin hakkını yemiyor.
İnsanlar çoğunlukla İngilizce biliyor, konuşuyor, bilmese de yardımcı olmaya çalışıyor. İngilizce bilmeyenlerle de Google Translate aracılığıyla anlaşmaya çalışıyoruz.
Resmi dairelerde, bankalarda Türkiye’ye göre işler biraz ağır ilerliyor. Mesela, banka hesabı açmak için iki kere gidip 1’er saat sıra bekleyip vazgeçtim. Üçüncüde 1 saat sıra bekledim, hesap açılması da yarım saatten fazla sürdü sanırım.
Lizbon oldukça yeşil bir şehir. Her sabah çocukları okula/kreşe bırakıp işe giderken arabayla geçtiğimiz yolların etrafında ağaçların olması bile mutluluğumu artırmaya yetiyor 🙂 Şehir merkezinin bu kadar yeşil olması ne kadar güzel bir şeymiş 🙂
Geridönüşüm için kutular oldukça yaygın. Neredeyse her çöp kutusunun yanında birer de geridönüşüm kutuları yer alıyor. Türkiye’deyken çok isteyip de yapamadığım çöplerimizi ayırma işini burada yapıyoruz.
Tadı çok güzel olmasa da çeşme suyu içilebiliyor.
Okyanus kenarında olunca deniz ürünleri bol bulunuyor. Bizdeki köfte gibi burada da morina balığı (bacalhau) birçok çeşitte pişiriliyor. Tatlıları genelde kremalı. Süslemek için toz şeker ve tarçın bolca kullanılıyor.
Lizbon’dan ilk izlenimlerim şimdilik bu kadar. Burada yaşamaya devam ettikçe gezdiğimiz yerleri de yeni yazılarda paylaşıyor olacağım 🙂
keyifle okudum, merak ettiğim yerlerden biriydi. Porto yazını da merakla bekliyorum.
Çok teşekkürler Güray. Porto’yu hala gezemedik ama ikinci bir Lizbon yazısı geliyor yakında 🙂