Karadeniz turumuzda Trabzon’dan sonraki durağımız Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Rize’ydi. Rize adının “Dağ Eteği” anlamına gelen Yunanca “Riza” isminden geldiği sanılıyormuş.
30.06.2017
Cuma günü Trabzon-Uzungöl’ü gezdikten sonra Rize Merkez’e geldik. Uzungöl’den Rize Kalesi‘ne varmamız yaklaşık 1.5 saat sürdü. Kaleye giriş ücretsiz. Rize’ye geldiğimizde ilk dikkatimi çeken, çok katlı binalar ve her yere asılmış Recep Tayyip Erdoğan fotoğrafları oldu. Bir de Rize’de Trabzon’daki gibi trafik çok kötü durumda. Yayalar da araçlar da yolun ortasından gitmeye meyilli ve bu durumdan hiç de rahatsız değiller.
Kızımız uyuyor olduğu için kaleyi de tek başıma gezmiş oldum. Kalede büyükçe bir çay bahçesi var ve sıcaktan kaçıp nefes almak isteyenlerin akınına uğramış.
Rize Kalesi – Tarihçe
Rize Kalesi; iç kale ve aşağı kale olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
İç kale:
Cenevizliler döneminde kullanıldığı bilinmektedir.
Bizans imparatoru Justinyen döneminde (527-565) yeniden inşa edilmiştir.
Kenarları düzgün olmayan yamuk bir plan gösteren iç kale, 150 metrelik doğal bir yükselti üzerine kurulmuştur.
Kale duvar kalınlıkları 1,5 metre olup, yarım daire planlı 5 kuleye sahiptir.
Aşağı kale:
Surlarının bazı bölümlerinin Alexios döneminde (1297-1330) yapılan kale surları ile benzerlik göstermesi nedeniyle aynı döneme tarihlenmektedir.
Zamanında iç kaleden kuzeydoğu ve kuzeybatı yanlara açılarak uzayan ve denize ulaşan surlarla çevriliydi. Bugün batı surlarının bir kısmı ile bazı kuleleri mevcuttur.
Bizans döneminde aşağı surları da inşa edilerek kullanılan Rize Kalesi; Osmanlılar döneminde de onarılarak kullanılmıştır.
Yemyeşil bir şehir beklerken, aralara yüksek binalar serpiştirilmiş olması beni biraz rahatsız etti. Kaleye çıktığımda bu binaları görmektense yemyeşil tepeleri görmeyi tercih ederdim. Kaleden etrafın manzarasını seyredip fotoğraflarını çektikten sonra Rize Botanik Bahçesi‘ne gitmek için tekrar yola koyulduk.
Rize Botanik Bahçesi denilince ben çeşit çeşit bitkileri görebileceğim büyük bir yer hayal etmiştim. Fakat burayı Botanik Bahçesi olarak değil de Botanik Çay Bahçesi olarak adlandırmak daha doğru olur. Giriş ücretsiz. İçeride büyükçe bir çay bahçesi var ve botanik bahçesi niteliğinde olması açısından bazı ağaçların üzerinde bilgiler yer alıyor. Kızımız uyuyor olduğu için buraya da tek başıma girip fazla vakit kaybetmeden birkaç fotoğraf çekip, çay bitkisini gördükten sonra dışarı çıktım.
Botanik Bahçesi’ni de gezdikten sonra Ayder Yaylası‘nda kalacak yer (Fora Pansiyon-160 TL) ayarlayıp yola çıktık tekrar. Rize Müzesi, Çaykur Çay Müzesi, Atatürk Evi ve Etnografya Müzesi de Merkez’de gezilebilecek yerler listesinde yer alsa da biz şimdilik gezemedik. Bu gezimizde birçok şelale gördüğümüz ve göreceğimiz için Çayeli ilçesinde yer alan Ağaran Şelalesi‘ni de es geçtik. Botanik Bahçesi’nden Ayder Yaylası’na varmamız 1.5 saat sürdü. Ayder Yaylası’na giden yol da Sümela Manastırı’na giderkenki yol gibi gayet düzgün asfalt. Herhangi bir sıkıntı çekmedik yolda. Otomobil için Kaçkar Dağları Milli Parkı giriş ücreti 9 TL ödedik. Otellerin olduğu yere gelince yol üzerinde arabamızı park edecek bir yer bulduktan sonra inip pansiyona doğru ilerledik aralardaki patikalardan. Bu patikalarda yürürken rengarenk çiçekler ve oradan oraya hızla kaçan kertenkeleler eşlik etti yürüyüşümüze. Gelintülü Şelalesi uzaktan görünüyordu, yukarı kısımların manzarası harika. Ama o kadar çok otel var, o kadar çok kalabalık ki manzaranın tadına varılmıyor maalesef 🙁 Burada da yerli turistlerin yanısıra Arap turist yoğunluğu var. Eşyalarımızın bir kısımını pansiyona bırakıp üzerimize kalın bir şeyler giydikten sonra yemek yemek ve etrafı keşfetmek için yola çıktık yeniden.
Gelintülü Şelalesi’ni gördükten sonra Kavrun Yaylaları’na giden yoldan biraz daha devam edip uzaktan manzarayı seyrettik. İlerledikçe kalabalıktan daha da uzaklaşmış ve muhteşem manzarlara şahitlik etmiş olduk. Burada dağların en yüksek noktalarından süzüle süzüle akan, Gelintülü Şelalesi’ne benzer birçok şelalenin olduğunu farkettik.
Kaçkar Dağları’nın bu muhteşem manzaralarını seyrettikten sonra Eylül Restoran’a oturup yemeğimizi yedik. Burada saç tava, kızartma, sürahi ayranın yanısıra yöresel yemeklerin de tadına bakalım diye mıhlama, kara lahana sarması ve laz böreği de sipariş edip toplam 78 TL ödedik. Güzel manzara ve dağlardan gelen suyun sesi eşliğinde yemek yemek keyifliydi burada.
01.07.2017
Ertesi gün pansiyonda kahvaltımızı yaptıktan sonra Aşağı Kavrun ve Yukarı Kavrun Yaylaları‘na gitmek için yola koyulduk. Daha öncesinde bu yaylalara gitmek için altı yüksek bir araç kullanmak gerektiğini, her araçla gidilemediğini okumuş olmamıza rağmen bunlar tamamen aklımızdan çıkmış. Hatta Ayder Yaylası’ndan Kavrun Yaylaları’na minibüsler olduğunu, günübirlik bu minibüslerle gidilebileceğini de okumuş olup, bu minibüsleri görmemize rağmen kendi aracımızla gidebileceğimizi düşündük. Bir önceki akşam gittiğimiz yere kadar vardıktan sonra toprak yolda biraz daha ilerledik. Fakat daha da ileri gitmek ne mümkün. Dağlardan gelen sular yollarda yer yer çukurlar oluşturmuş, kimi yerlerde de yol çalışması vardı. Gidebilsek bile 45 dakikada gidilebilecek yolu bu hızla 2-3 saatte ancak alırdık sanırım. Dolayısıyla biz de vazgeçip uygun bir bulunca geri döndük. Aracımızla her yaylaya gidemeyeceğimizi test etmiş olduk 🙂 Avusor Yaylası da Ayder Yaylası yolu üzerinden gidilebilen bir yayla olsa da bu yayla için şansımızı bile denemedik.
Kavrun Yaylaları’na gidemeyince biz de birkaç yerde durup gürül gürül akan derenin, harika Kaçkar manzarasının tadını çıkardık, fotoğraflarını çektik.
Ayder Yaylası’nın her yeri otellerle dolu olduğu için o internette gördüğümüz Ayder Yaylası fotoğrafını çekmek içimden gelmedi benim. Buradan sonraki hedefimiz Fırtına Deresi üzerindeki Şenyuva Köprüsü‘nü görüp Zilkale‘ye varmaktı. Ayder Yaylası’ndan Zilkale’ye varmak 1 saat sürüyor. Rize’den Zilkale yolu boyunca Fırtına Deresi üzerinde birçok taş köprü görünüyor. Ayrıca yol üstünde rafting ve zipline için birçok tesis var.
Şenyuva Köprüsü’nün yapım tarihi 1696 olarak biliniyor. Şenyuva Köprüsü’ne gelmeden 2 km öncesinde güzel bir taş köprü (Ortan Köprüsü) daha bulunuyor. Giderken değil ama dönüşte durup bu köprüyü de görmüş olduk. Şenyuva Köprüsü ve buradan Fırtına Deresi’nin manzarası da yine anlatılmaz yaşanır türden 🙂
Şenyuva Köprüsü’nden sonra Zilkale’ye vadık. Kaleye giderken geçtiğimiz yollar yine muhteşem manzaralara sahipti, hiç bitmesin istedim 🙂 Zilkale’nin uzaktan görünümü de bir başka güzeldi, giderken yol üzerinde durup birkaç fotoğraf çektik yine. Kalenin giriş ücreti 3 TL’ydi. Biletlerimizi alıp dışından hayran kaldığım kaleyi bir de içinden gördük. İçerisi de dışı kadar muhteşemdi, etraf yemyeşil, gürül gürül akan suyun sesi yine kulaklarımızdaydı. Şimdiye kadar gördüğüm kalelerden en güzeli bu kaleydi sanırım 🙂
ZİLKALE KULLANIM ALANLARI
Osmanlı dönemindeki adı “Zir Kale” olup “aşağı kale” anlamına gelmektedir. Kalenin ilk kez Rize kalesiyle eş zamanlı olarak 5.-6. yüzyıllarda ahşap bir yapıyla inşa edildiği tahmin edilmektedir. Taş temelli mevcut kale 13. yüzyılda yapılmış olup dış surlar, orta avlu ve dört(4) katlı olan iç surlardan oluşur. Bizans döneminde doğu yönünden gelebilecek tehlikelere karşı bir gözetleme kalesi olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde ticari ve askeri açıdan önemli olan doğu yolunun gözetlenmesi ve ticaret kervanlarının konaklaması amacıyla hizmet etmiştir. Kale-i Bala, Ciha Kalesi, Pazar Kız Kalesi ve Rize Kalesinden oluşan 4 önemli haberleşme merkezi arasında kilit noktada yer almaktadır. Osmanlı döneminde kervanların konaklama ya da sığınma yeri olarak görev yaptığı tahmin edilmektedir.
KALEDE YAŞAM
Zirkale (Zilkale) ile ilgili yazılı kaynaklarımız sınırlıdır. Bu yüzden başka kalelerde var olduğunu bildiğimiz bazı yaşam biçimlerinin burada da uygulandığını varsayıyoruz. Kale personeli 26 ila 40 kişi arasında değişiklik göstermiştir. Bi kale komutanı, bir dizdar, bir muhafız ve askerlerin yanısıra bir aşçı ve yardımcılarının su taşımakla görevli bazı kişilerin olduğunu söyleyebiliriz. Kalenin içme suyu yaklaşık 700 metre batıda bulunan dereden sağlanmış olmalı. Ayrıca küçük bir su deposu inşa edilmiş ve yağmur suları burada biriktirilerek kullanılmıştır. Bu su deposunun mutfak ve banyoya yakın olması içme suyu olarak değil mutfak ve banyoda kullanılmak üzere biriktirildiği fikrini uyandırmaktadır. Yaz aylarında edinilen yiyeceklerin uygun alanlarda depolandığı ve kışın ulaşımın zor olduğu dönemlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Gözetleme pencerelerinin doğuya konuşlandırılmış olması nedeniyle kalenin doğu yönü ile ilgili kaygılar üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu yönde güvenlik sağlandıktan sonra ise ticari açıdan önem kazana doğu bölgesi ile ticaret yapılmaya başlanmış ve kale dışarıdan gelen ziyaretçilere sığınma sağlamıştır. Yukarı kale anlamına gelen Kale-i Bala ile Rize Kalesi arasında iletişimin sağlanmasında etkin rol oynamıştır. Özellikle güvenlik amaçlı olarak doğudan gelecek olan bir tehdit ilk olarak Kale-i Bala’da görülmüş ve Zil Kale aracılığıyla Rize merkeze haber ulaştırılmıştır. Bu açıdan kale bölge tarihi üzerinde askeri ve ticari açıdan önem taşımaktadır.
Zilkale Giriş Kapısı
Ana yoldan yaklaşık 54 metre uzaklıktadır. Giriş kapısı 3.78 cm boy ve 1.75 cm genişliğe sahiptir, kapı duvarlarının kalınlığı 1.70 cm’dir. Kapının iç yanında kapı arkası sürgü boşlukları bulunmaktadır. Ölçülerinden anlaşıldığı kadarıyla bu kapıdan yüklü katırlar kervanlar girmiş yapmış olmalıdır.
Depo
4.60m x 2.70 m ebatlarında ve tahminen 3m derinliğindeki bu boşluk kapıdan geçen yük hayvanlarının koşumlarının ve değerli olmayan yüklerinin emanet olarak bırakıldığı bir depo olarak kullanılmıştır.
Sahanlık
En geniş yerinde 30m x 15m ölçülerinde ve dikdörtgen olmayan sahanlık, kaleye girişte ilk kontrollerin yapıldığı alandır. Kayalık bölümde, güney yönünde 3m x 1.5m boyutlarında bir kapı yer almaktadır. Yerden yaklaşık 10 m yükseklikteki kapıya sahanlıkta kurulan ahşap bir platform ile çıkış sağlanmıştır. Muhtemelen üst katta kapının açıldığı yerdeki ilk oda muhafız odası olarak kullanılmıştır. Avlunun kuzey doğu bölümünden 4 basamakla kervanların konaklamasına ayrılmış olan alt bahçeye inilmektedir. Bu alanda yapı kalıntılarına rastlanması dış kapıdan girerek yüklerini depoya bırakan yolcuların kalenin içine girmeden güvenli bir alanda barındıklarını göstermektedir.
Koridor
Yaklaşık 36 m uzunluğunda ve 1.50 m genişliğindeki koridorun bir ucunda kuzey yönündeki sahanlık, diğer ucunda güney yönündeki mutfak ve yaşam alanları yer almaktadır. Kuzey yönünde 15.metrede kalenin muhafız odasının ve ibadethanesinin bulunduğu avluya açılan 9 basamaklı bir merdiven yer alır.
Avlu
Koridordan 9 basamakla çıkılan avlu düzgün kenarlı olmamakla birlikte 13m x 10m boyutlarındadır. Kuzey yönünde alt kattaki sahanlığa açılan bir kapı yer almaktadır. Kapının yanındaki oda muhafız odasıdır, avluya açılan ikinci oda ibadethanedir.
İbadethane
Doğu-Batı istikametinde 7.25 x 4.30 m ölçülerindedir. Kapı doğu yönündedir ve üzerinde bir aydınlatma penceresi mevcuttur. İçeriden bakıldığında kapının sağında yer alan bölüm şapel olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde de bu odanın ibadethane olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Yapının üstü kiremitli çatıyla kapatılmıştır.
4 Katlı Kule
Avludan 10 basamakla çıkılan alanda 5 basamakla kuleye ulaşılmaktadır. Kuleye çıkmadan düz devam edilirse kalenin güney yönündeki mutfak ve yaşam alanına ulaşılır. Kulenin taban ölçüleri 8m x 13’dir. Giriş katında 4.60 x 2.30m ölçülerinde alçak bir kapıyla ayrılan ikinci bir oda mevcuttur. Bu oda kale kumandanı tarafında kullanılmıştır. Kule 4 katlı olarak inşa edilmiştir. Tek odadan oluşan her bir kat ahşap bir zeminle ayrılmış ve yine ahşap merdivenlerle üst katlara çıkış sağlanmıştır. Doğu yönünde 4 adet gözetleme penceresi bulunan kulenin dendanlı seyir damına güney yönünde dış cephede bulunan ancak günümüzde mevcut olmayan ahşap merdivenle çıkılmaktadır. Kule yüksekliği yaklaşık 22 metredir.
Araç-Gereç
Kalede korunma amaçlı olarak 2 adet el topu bulunmuştur. Ayrıca bir kalede standart olarak bulunan tüfekler, kamalar ve askeri mühimmatla günlük yaşamda kullanılan hızar, balta gibi el aletleri ve testiler, küpler, tabaklar kullanılmıştır. Testi ve küpler pişmiş topraktan, tabak ve diğer mutfak gereçleri bakırdan imal edilmiştir.
Palovit Şelalesi de Zilkale’ye yakın görülebilecek yerlerden olsa da biz buraya da gitmeyip Rize üzerinden Artvin’e doğru yolumuza devam ettik. Sal Yaylası, Pokut Yaylası, Elevit Yaylası, Palovit Yaylası da Çamlıhemşin üzerinden gidilebilen yaylalar ama aracımız uygun olmadığından bu yaylalara da gidemedik. Dönüşte Zilkale’ye gelirken yol üzerinde gördüğümüz Ortan Köprüsü‘nde durup güzel manzaranın ve köprünün fotoğraflarını çektik. Köprünün yanındaki “Sevgini bırak çöpünü değil!” yazısına bayıldım. Eğer gerçekten insanlar uygulayacaksa, keşke her yere assak bu tabeladan. Şimdiye kadar gezdiğim gördüğüm yerlerde doğaya atılmış çöplerden, çöpleri atan insanları görmekten, cennet vatanımızı çöplüğe çevirmeye çalışanları görmekten yoruldum gerçekten.
Rize’ye doğru giderken Fırtına Deresi üzerinde gördüğümüz taş köprülerden birisi de Timisvat Köprüsü‘ydü. Etrafındaki otelleri, kafeleri görünce burada durmak istemedim ben, ama bu köprü de güzel manzarasıyla görülmeye değer yerlerden biriydi.