14.04.2017

Bahar ayları gelmiş, mis gibi çiçekler açmışken haftasonu 2 günlüğüne İğneada’ya gitme planları yapıyorduk ki referandum haftasında Cuma günü izin alıp Cuma-Cumartesi gitmeye karar verdik. İstanbul Anadolu yakasından direk İğneada’ya varmak 3:30 saat kadar sürüyor. Biz İstanbul trafiğine yakalanmamak için Cuma günü 07:00’de yola çıktık, acele etmeden mola vererek ve geze geze gittiğimiz için İğneada’ya akşamüstü vardık.

Yolda giderken sarıya boyanmış kanola tarlalarını izleyerek gittik. Trakya baharda kanola çiçekleriyle, yazın da ayçiçekleriyle sarıya boyanıyor demek 🙂

Kahvaltı için bir dinlenme tesisinde mola verdikten sonra Yenice Köyü’ne doğru yolumuza devam ettik. Yenice Köyü’nde yemek için tekrar mola verdik. Yenice Meydan Meydan Kasap’ta pirzola, sucuk, köfteden oluşan yemeklerimiz kişi başı 35 TL civarı tuttu.

Yemekten sonra kapanış saati gelmeden Dupnisa Mağarası‘nı görelim diye tabelaları takip edip yolumuza devam ettik. Yarasaların üreme dönemi olduğu için Dupnisa Mağarası 15 Mayıs’a kadar yarı açıktı. Açık olan kısmını gezmek için ücret ödemedik.

Mağaraya girmek için yaklaşık 300 merdiven yukarı çıkmak gerekiyor. Çocukla bu merdivenleri çıkmak zor olsa da mağarayı görmek güzeldi bence. Ben bir taraftan merdivenleri çıkarken bir taraftan da enfes güzellikteki kır lalelerini çekmeden duramadım tabii ki 🙂

Aşağıdaki yazı da mağaranın girişindeki tabeladan:

DUPNİSA MAĞARASI

İlimizde mağara turizmi denince akla ilk önce Dupnisa Mağarası gelmektedir. 2003 yılında turizme açılan sulak alan nitekiğindeki Dupnisa Mağarası ilimizde yer alan önemli mağara ekosistemlerindendir. Trakya’nın turizme açılmış tek mağarasıdır. Mağaradan çıkan kaynak Türk-Bulgar sınırı olan Rezve (Mutlu) Deresini oluşturmaktadır. Dupnisa Mağarası 3-4 milyon yıl önce oluştuğu tahmin edilen bir yer altı mağarasıdır. Sulu, Kuru ve Kız Mağaralarının birleşiminden oluşan mağara 12 ay boyunca turizme açıktır. Sulu Mağara ise 15 Kasım – 15 Mayıs arasında yarasaların yoğunluğu nedeniyle turizme kapanmaktadır. Dupnisa Mağarası’nda; 11 türden yaklaşık 60 bin yarasa ile 184 mağara omurgasızının yaşaması önemli bir yer altı habitatı olduğunu göstermektedir.

Toplam uzunluğu 2720 metre olan sistemin üst katında Kuru ve Kız Mağarası, 50-60 metre aşağıda Sulu Mağara yer alır. Kuru mağara sarkıt, dikit, sütun, damla taş yönüyle Sulu Mağara’ya göre daha zengindir. Sulu Mağara’nın girişinde karstik olarak oluşmuş bir kemer yer almaktadır. Ortalama sıcaklık Kuru Mağara’da 17 °C, Sulu Mağara’da 10 °C’dir. “Dupnisa Mağarası ve Yakın Çevresindeki Köylerin Turizme Kazandırılması Projesi” kapsamında, meydan düzenlemesi yapılmış, mağaraya giden yola yürüyüş yolu ve piknik alanı bölgesine köprüler yapılmıştır. Ayrıca gelen araçların rahatça park edebilmeleri için otopark, 1 adet turizm bilgilendirme ofisi, köylülerin yöresel ürünlerini tanıtabileceği ve halka sunabileceği 1 adet Turizm Bilgilendirme Ofisi ve yine turistlerin oturup dinlenebileceği banklar ve piknik masaları kurulmuştur.

Dupnisa Mağarası, Damlataş Mağarası’nda sonra Türkiye’de gezdiğim ikinci mağara ve bu küçücük kısmına bile yine hayran kaldım ben. Hatta, keşke Çin’in Guilin şehrindeki Kamış Flüt Mağarası gibi renkli ışıklandırma yapılsaydı diye de aklımdan geçti yine. Aşağıdaki şekil bir fili andırmıyor mu sizce de 😀

Mağaranın girişinde bankların da olduğu bir piknik alanı bulunuyor ve burada ateş yakmak yasak. Çay alınabilecek küçük bir büfe de mevcut. Akan küçük dere de buranın güzelliğine güzellik katmış, insan ayrılmak istemiyor 🙂

Piknik alanına gelmeden arabayı park ederken gördüğüm sümbül tarlasına da girmeden edemedim. Henüz ağaçlar yeşermemiş ama çiçek açıp bembeyaz olanlar ve etraftaki rengarenk çiçekler muhteşem 🙂

Piknik alanında bayağı vakit geçirdikten sonra İğneada’ya doğru yolumuza devam ettik.

İğneada’ya vardığımızda Kardeşler Lokantası’nda akşam yemeğimizi yedik. Burada da 3 çorba, 4 lahmacuna 35 TL ödedik. Biz bu sefer gitmedik ama Dobrodoşli Rumeli Köftecisi de yemek yemek için önerilen mekanlardandı. Yemekten sonra otele (Meltem Otel – 120 TL) geçip dinlendik.

15.04.2017

İkinci gün otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra hedefimizde İğneada Longoz Ormanları vardı. Sahile gidip birkaç fotoğraf çektikten sonra İğneada Longoz Ormanları Ziyaretçi Merkezi’ne gidip bilgi aldık.

Aşağıdaki kısım tanıtım kitapçığından:

İĞNEADA LONGOZ ORMANLARI MİLLİ PARKI

Kırklareli ili Demirköy ilçesinde bulunan İğneada Longoz Ormanları 3155 hektar büyüklüğünde bir alana sahiptir. 13.11.2007 tarihinden bu yana ülkemizin sayılı milli parklarının arasına katılmıştır.

İğneada Longozu, mevsimsel su basar ormanları, bataklıkları, tatlı su gölleri ve kıyı kumulları bir aradabulunduran ender ekosistemlerden biridir. Alanda zengin sucul bitki örtüsüne sahip beş göl bulunur.

Erikli Gölü (43 ha) ve Mert Gölü (266 ha) denizle bağlantılı hafif tuzlu sulu göllerdir. Saka Gölü (5 ha) denizden kum şeridiyle ayrılmıştır. Hamam Gölü (9 ha) ve Pedina Gölü (10 ha) ise iç tarafta bulunan denizle bağlantısı olmayan tatlı su gölleridir.

İğneada Ziyaretçi Merkezi’nde tabana yansıtılan görüntü üzerinde balık yakalama, çilek yakalama, balon patlatma gibi oyunlar çocuklar için çok eğlenceliydi. Görevli kişi Milli Park’ın maketi üzerinden longoz ormanlarının tanıtımını yaptı, tanıtıma göre longoz ormanlarının İğneada Merkez’e en yakın kısmı Mert Gölü‘ymüş. Mert Gölü’nü bu noktadan gördükten sonra 5 km gidip gölü başka bir noktadan görebiliyormuşuz. Oradan 8 km daha gidildiğinde de Hamam Gölü‘nün girişine ulaşılabiliyormuş. Hamam Gölü’nden sonra Saka Gölü ve Erikli Gölü‘ne giden patikalar varmış, bu kısımlara araçla gidilemiyormuş. İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı’nda bulunan bir diğer göl de Pedina Gölü‘ymüş. Tanıtımdan sonra görevlinin tavsiyelerine göre en yakında olduğumuz Mert Gölü’ne ve araçla varabileceğimiz Hamam Gölü’ne gitmeye karar verdik. Mert Gölü’nü gördükten sonra longoz ormanlarının iç kısmına doğru devam ettik.

Mert Gölü’nün diğer girişini görüp vaktimiz kalırsa dönüşte uğrarız diye Hamam Gölü’ne devam ettik. Hamam Gölü’nün girişine kadar vardığımız yol da aşağıdaki fotoğraftaki gibi toprak yoldu, yavaş yavaş ilerleyebildik.

Hamam Gölü girişinden ilerleyebildiğimiz kadar ilerledik ve sonra araçları park edip yürüyerek gölün olduğu yere vardık. Sonra da kendimiz güzel bir yer bulup oturduk, dinlendik, piknik yaptık. Millî Park içerisinde kamp yapmak, ateş yakmak yasak. Çöplerinizi de getirdiğiniz gibi götürmeniz gerektiğini söylememe gerek yok sanırım 🙂

Orman içinde yürüyüş yaparken birkaç treking grubuyla karşılaştık. Sahilden yürüyerek Hamam Gölü’ne ulaşmış olan gruplar vardı, muhtemelen yürüyerek diğer göllere varacak olanlar da…

İğneada Longoz Ormanları’nı gezdikten sonra İstanbul’a dönüş yoluna geçtik. Yol üzerinde durduğumuz Taş Mekan Kır Lokantası’nda tavsiyelere uyarak oğlak tandır yedik. Burada güneş altında biraz fazla zaman geçirmiş olmalıyız ki güneş gören yerlerimiz yanmıştı, siz de böyle bir gezi yapacak olursanız tedbirli davranın 🙂

Dönüşte durduğumuz benzin istasyonunda da bu güzel çiçeklerin fotoğrafını çekmeden duramadım tabi 🙂

Longoz ormanlarından benim beklentim Acarlar Longozu’ndaki gibi su içinde ağaçlar, bitkiler görmekti. Bu açıdan biraz hayal kırıklığına uğrasam da dolu dolu, harika iki gün geçirdik, bahar aylarında doğayı gezip görmek muhteşem bir şey. İğneada gezisi Mayıs ayının ortalarından sonra yapılırsa hem Dupnisa Mağarası’nın tamamını görebilmek açısından, hem doğayı daha yemyeşil haliyle görebilmek açısından, hem de Kıyıköy üzerinden gelip gelincik tarlalarını görebilmek açısından daha güzel bir tercih olabilir.