Avrupa gezimizin ikinci durağı İtalya’nın güzel şehri Venedik’ti (Venezia). İtalya’da zaman Türkiye’den 1 saat geri. Sofya’dan WizzAir ile yaklaşık 2 saatlik bir uçak yolculuğu sonunda Treviso’ya ulaştık. Para birimi Euro (EUR). 1 Euro yaklaşık olarak 2 Türk Lirası’na karşılık geliyordu. Umuma mahsus pasaportu olan Türk vatandaşlarının İtalya’ya giriş için Schengen vizesi alması gerekiyor.
Treviso Havaalanı’na (TSF) vardığımızda saat 20:00 olmuştu. Havaalanından otobüsle Mestre’ye gittik (5 Euro). Oradan yürüyerek otele gidebileceğimizi düşünmüştük ama biraz yürüdükten sonra yolun otoban olduğunu görünce kendimizi Marghera’da bulduk. Neyse ki orada otele nasıl gidebileceğimizi sorduğumuz vatandaş, oteli (Villa Dori) arayıp yerimizi tarif etti de otelden gelip bizi aldılar (16 Euro).
Venedik’te otobüslerde,botlarda ve umumi wclerde 3 günlük geçerli Venice Rolling Card 29 yaş ve altındakiler için 22 Euro’ydu. Tekli otobüs bileti 1,1 Euro, tekli bot bileti 6,5 Euro’ydu. Biz de Venedik’te 3 gün kalacağımız ve sürekli botları kullanacağımız için Venice Rolling Card aldık.
Venedik rotamız:
1. gün – 05.09.2010
İlk günümüzde Venedik’e gidiş dönüş için otelin servisini kullandık. Servis bizi Piazzale Roma denilen otobüs durağına bıraktı. Biz de buradan başlayıp burada bitirecek şekilde adayı yürüyerek gezdik. Burada ilk dikkatimi çeken şey yaya yoluna adımımızı atar atmaz araçların durmasıydı. Keşke bizde de kurallara uyulsa ama nerdee, bırak yaya yolunu kırmızı ışıkta bile geçip ezerler adamı.
Gezimize Büyük Kanal (Canal Grande) üzerindeki Anayasa Köprüsü‘den (Ponte della Costituzione) geçerek Santa Lucia Tren İstasyonu’nun (Stazione di Venezia Santa Lucia) önüne gelerek başladık. Buradan bir şeyler alıp yedikten sonra yine Büyük Kanal üzerindeki Yalınayak Köprüsü‘nden (Ponte Scalzi) karşı tarafa geçtik.
Ters S şeklindeki Büyük Kanal, yaklaşık 4 km uzunluğunda, 30 ile 70 m genişliğinde, ortalama 5 metre dip derinliğinde ve Santa Lucia Tren İstasyonu ile başlayıp Aziz Mark Bazilikası (Basilica di San Marco) ile sonlanıyor. Kanalların üzerindeki mini mini köprüleri geçerek birbirinden güzel yapıları görmek büyük bir zevk. İnsan kendini rüyada gibi hissediyor 🙂 Büyük Kanal üzerindeki güzel yapılardan Vendramin Calergi Sarayı‘nın (Palazzo Vendramin Calergi) fotoğrafını çektik önce. Alman besteci Richard Wagner’in öldüğü yer olan bu bina şimdi Wagner Müzesi ve Venedik Kumarhanesi (Casinò di Venezia) olarak kullanılıyor.
Buranın fotoğrafını çektiğimiz yerde Türk Sarayı (Fondaco dei Turchi) bulunuyor. Türk Sarayı olunca ilgimizi çeken bu güzel bina da 13. yüzyılda inşa edilmiş ve 1621’den itibaren Türk tüccarlar tarafından kullanılmış. Büyük Kanal’ı süsleyen yapılardan biri olan bu saray şimdi Venedik Doğa Tarihi Müzesi (Museo di Storia Naturale di Venezia) olarak kullanılıyor. Buradan sonra Balık Pazarı‘na (Mercato del Pesce al Minuto) vardık.
Balık Pazarı’nın yan tarafında bir de çeşitli meyvelerin satıldığı pazar bulunuyor.
Buradan sonra Rialto Aziz Giacomo Kilisesi‘ne (Chiesa di San Giacomo di Rialto) ve Venedik’in simgesi hâline gelmiş olan Rialto Köprüsü‘ne (Ponte di Rialto) vardık.
Rialto Köprüsü’nü geçince sol tarafta Carlo Goldoni Heykeli bulunuyor.
Buradan sonra Aziz Mark Meydanı‘na (Piazza San Marco) vardık. Venedik’te o kadar çok turist vardı ki, sanki kendi vatandaşları yokmuş da sadece turistler varmış gibiydi. Özellikle Venedik’in simgesi hâline gelmiş olan bu meydan iğne atsan yere düşmez denilecek kadar kalabalıktı.
Meydandaki Aziz Mark Bazilikası (Basilica di San Marco) Bizans tarzında inşa edilmiş. Yaldızlı ve zengin süslemeleri nedeniyle Altın Kilise (Chiesa d’Oro) olarak da biliniyor. Bazilikanın hemen karşısındaki yaklaşık 100 metre yüksekliğindeki Çan kulesi (Campanile di San Marco) Venedik’in en yüksek noktası. Kuleye çıkılarak Venedik’in muhteşem manzarası seyredilebiliyor. İlk olarak IX. yüzyılda inşa edilen kule, 1902 yılında çökmesi sonucu 1912 yılında yeniden inşa edilmiş.
Bazilikanın yan tarafında ise Dükler Sarayı (Palazzo Ducale) bulunuyor. Dükler Sarayı pembe Verona mermeri ve beyaz Istra taşından gotik tarzda yapılmış oldukça ihtişamlı bir yapı.
Dükler Sarayı ile Çan kulesi arasından geçip deniz kenarına doğru ilerlediğimizde iki tane granit sütun görünüyor. Bu sütunlardan birinin üstünde şehrin koruyucusu Aziz Mark’ı temsil eden kanatlı aslan figürü, diğerinin üstünde ise Aziz Teodoro (San Theodorus) heykeli bulunuyor.
Dükler Sarayı ile hapishane arasında barok tarzda inşa edilmiş olan İç Çekme Köprüsü (Ponte dei Sospiri) bulunuyor. Hapishaneye gidenlerin, gitmeden önce Venedik’i gördüğü son yer olması nedeniyle bu ismi almış. Bizim gittiğimizde köprünün sadece orta kısmını görebildik, diğer kısımlar bakımdaydı.
Kanalın karşı yakasında Aziz Meryem Sağlık Kilisesi (Basilica di Santa Maria della Salute) göze çarpıyor. Bu kilise 17. yüzyılda meydana gelen veba salgını nedeniyle yapılmış ve Meryem Ana’ya adanmış.
Deniz kenarından bu kiliseye doğru ilerleyip tekrar iç kısma ilerlediğimizde Aziz Musa Peygamber Kilisesi‘ni (Chiesa di San Moisè Profeta) gördük. Barok tarzda yapılmış kilisenin ön yüzü heykelleriyle ve ayrıntılarıyla dikkat çekiciydi.
Buradan ilerlediğimizde Aziz Meryem Zambak Kilisesi‘ne (Chiesa di Santa Maria del Giglio) ulaştık. Yine barok tarzda yapılmış bu kilise de heykelleriyle ve ayrıntılarıyla dikkat çekiciydi.
Buradan sonra Müzik Müzesi (Museo della Musica) hâline getirilmiş olan, çeşitli müzik aletlerinin sergilendiği Aziz Maurice Kilisesi‘ne (Chiesa di San Maurizio) düştü yolumuz. “Antonio Vivaldi e il suo tempo” adlı sergi ücretsiz gezilebiliyordu burada.
Biraz daha ilerlediğimizde 1802-1874 yılları arasında yaşamış olan, dilbilimci ve gazeteci Niccolo Tommaseo adına yapılmış heykel (Statua di Niccolò Tommaseo) ile karşılaştık.
Buradan kanala doğru ilerlediğimizde şimdi konser salonu olarak kullanılan Aziz Vidal Kilisesi‘ni (Chiesa di San Vidal) gördük.
Kiliseyi geçtiğimizde, Büyük Kanal üzerindeki 4 köprüden biri olan Akademi Köprüsü‘ne (Ponte dell’Accademia) varıp buradan karşıya geçtik. Köprü o kadar kalabalıktı ki, görevliler insanları köprü üzerinde beklememeleri, fotoğraf çekmemeleri için uyarıyorlardı.
Karşıya geçtiğimizde 1999’dan beri Fen, Edebiyat ve Sanat Enstitüsü (Istituto Veneto di Scienze, Lettere e Arti) olarak kullanılan ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan Cavalli-Franchetti Sarayı‘nın (Palazzo Cavalli-Franchetti) fotoğraflarını çektik. İlk olarak 1565 yılında yapılan saray Büyük Kanal üzerindeki muhteşem yapılardan biri.
Buradan sonra Aziz Barnabas Kilisesi‘ne (Chieasa di San Barnaba) düştü yolumuz.
Buradan yürüyerek Anayasa Köprüsü’ne vardık ve Büyük Kanal’ın ve Yalınayak Köprüsü’nün fotoğraflarını çektik. Kanala bakan kısmı bakımda olan Aziz Simeone Piccolo Kilisesi (Chiesa di San Simeone Piccolo) de büyük yeşil kubbesiyle göze çarpıyordu.
Daha zamanımız olduğu için Rio Terà Lista di Spagna’ya gidip hediyelik eşya dükkanlarını gezdik. Venedik maskeleriyle ünlü olduğu için dükkanlarda renk renk, çeşit çeşit maskeler bulunuyor. Sonra da gece fotoğrafları çekip servisin bizi alacağı yere gittik. Bugünkü turumuz burada sonlanmış oldu.
2. gün – 06.09.2010
İlk geldiğimiz gün oteldeki resepsiyon görevlisinin bize önerisi üzerine, ikinci günümüzde Murano, Burano, Lido adalarını gezdik. Venedik’e gidiş dönüş için yine otelin servisini kullandık.
Murano Adası’nda ilk olarak Romanesk tarzda inşa edilmiş Aziz Meryem ve Donato Bazilikası‘nı (Basilika dei SS Maria e Donato) gördük. Kilisenin hemen yan tarafında bir de çan kulesi bulunuyor.
Buradan Aziz Peter Şehadet Kilisesi‘ne (Chiesa di San Pietro Martire) kadar yürüdük.
Kilisenin yan tarafındaki küçük köprüden geçince küçük bir meydana vardık. Burada Simone Cenedese tarafından camdan yapılmış, mavi renkli bir yıldız (Cometa di Vetro) bulunuyor. Murano, cam işçiliğiyle ünlü bir ada.
Sonra Burano Adası’na gitmek için deniz fenerine vardık. Burada da camdan yapılmış kuş figürleri bulunuyordu.
Burano adası ise dantelleriyle ve rengarenk evleriyle ünlü.
Lido ise her yıl Eylül ayında düzenlenen Venedik Film Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Burada da değişik şekilde yapılmış binalar ilgi çekiciydi.
Murano, Burano ve Lido adaları sessiz sakin, sokaklarında gezerken huzur duyduğumuz, iyi ki de gidip görmüşüz dediğimiz güzel adalardı.
3. gün – 07.09.2010
Üçüncü günümüzde Venedik’e gidiş dönüş için otelin servisini değil, Serenissima durağından geçen otobüsleri kullandık. Bu kez de kanal turu yapıp Venedik’in birbirinden ihtişamlı yapılarını bir de Büyük Kanal’dan gördük.
Santa Lucia Tren İstasyonu tarafından başladığımız kanal turumuzda Venedik Doğa Tarihi Müzesi sağ tarafta kalıyordu.
Buradan biraz ilerlediğimizde sol tarafta Vendramin Calergi Sarayı görünüyor. Buradan biraz daha ileride sağda, 11. yüzyılın başlarında yapılmaya başlanmış ve 17. yüzyılda tamamlanmış olan barok tarzdaki Aziz Stae Kilisesi (Chiesa di San Stae) bulunuyor. Kilise Aziz Eustachio’ya adanmış.
Kiliseyi geçince yine sağ tarafta mermerden yapılmış olan barok tarzdaki Pesaro Sarayı (Palazzo Pesaro) bulunuyor. Saray, bugün Modern Sanatlar Müzesi olarak kullanılıyor.
Sarayın hemen ilerisindeki Corner Kraliçesi Evi (Ca’ Corner della Regina), 1724-1728 yılları arasında Corner ailesi tarafından yaptırılmış.
Duvarlarındaki yaldızlardan dolayı Altın Ev (Ca’ d’Oro) olarak bilinen Aziz Sofya Sarayı (Palazzo Santa Sofia) sol tarafta bulunuyor. Saray Venedik gotik tarzda inşa edilmiş.
Sağ tarafımızda Balık Pazarı görünüyor.
Burayı geçince pembe renkte büyükçe bir bina olan Rialto Pazarı’nı gördük.
Pazarı geçince Venedik’in ünlü Rialto Köprüsü göründü. Büyük Kanal üzerindeki 4 köprüden biri olan Rialto Köprüsü, bence en güzel olanıydı.
Köprüyü geçip ilerlediğimizde sol tarafımızda Cavalli (Palazzo Cavalli), Corner Valmarana (Palazzo Corner Valmarana) ve Grimani Sarayları (Palazzo Grimani di San Luca) göze çarpıyordu.
Bu sarayları geçince sağ tarafta Trezza Donà Sarayı (Palazzo Donà della Trezza) yer alıyor.
Trezza Donà Sarayı’nın hemen yanındaki Donà Dolcetti Sarayı (Palazzo Donà Dolcetti) olarak da bilinen Madoneta Donà Sarayı (Palazzo Donà della Madoneta), ilk olarak 13. yüzyılda Signolo ailesi tarafından yaptırılmış. Daha sonra Donà ve Dolcetti ailelerinin olan saray 19. yüzyılda Madoneta adını almış.
Yine sağ taraftaki Bernardo Sarayı (Palazzo Bernardo) 15. yüzyılın ilk yarısında Bernardo ailesi tarafından yaptırılmış.
Biraz daha ilerlediğimizde pembe renkli Pisani Moretta Sarayı (Palazzo Pisani Moretta) dikkati çekiyordu.
Bu sarayın biraz ilerisinde kırmızı renkli Giustinian Persico Sarayı (Palazzo Giustinian Persico) bulunuyor.
15. yüzyılda inşa edilmiş olan gotik tarzdaki Foscari Sarayı (Palazzo Foscari) ve Giustinian Sarayı (Palazzo Giustinian) kanal üzerindeki en güzel saraylardan.
Lüks bir otele çevrilmiş olan Stern Sarayı (Palazzo Stern), ilk olarak 15. yüzyıl başlarında Malpaga ailesi tarafından yaptırılmış. Yüzyıllar boyunca zarar görmüş olan bina, 20. yüzyılda Stern tarafından satın alınarak yeniden inşa edilmiş.
İlk olarak 16. yüzyılda inşa edilen Barbarigo Sarayı (Palazzo Barbarigo), 1886 yılında uygulanan Murano cam mozaikleri ile zenginleştirilmiş ve daha görkemli bir görünüme kavuşmuş. Bu sarayın hemen yanındaki Da Mula Sarayı (Palazzo Da Mula) ilk olarak 1340 yılında gotik tarzda inşa edilmiş. Saray, Venedik’in en önemli ve soylu ailelerinden biri olan Da Mula ailesi tarafından yaptırılmış ve 600 yıl boyunca bu aile tarafından kullanılmış.
Peggy Guggenheim Koleksiyonu‘nun (http://www.guggenheim-venice.it/) sergilendiği Aslanlı Venier Sarayı (Palazzo Venier dei Leoni), Aziz Barnaba Kilisesi’nin mimarı Lorenzo Boschetti tarafından 1750’li yıllarda yapılmaya başlanmış. Sarayın bahçesinde aslan bulunması nedeniyle “Aslanlı” olarak adlandırıldığı söylense de binanın ön cephesindeki Istra taşından yapılmış esneyen aslan figürlerinden dolayı bu ismi almış olma olasılığı daha yüksek. Peggy Guggenheim 1949 yılında sarayı satınalmış ve ölümüne kadar (1979) burada yaşamış. 1951’de halka açtığı koleksiyonunu 1976’da GuggenheimVakfı’na bağışlamış ve koleksiyon ölümünden sonra 1980 yılında yeniden açılmış.
Murano’da cam ve mozaik işçiliğiyle uğraşan Salviati ailesinin evi olan Salviati Sarayı (Palazzo Salviati), 1924’tan sonra Salviati Cam Fabrikası’nın reklamı için mozaiklerle süslenmiş.
Salviati Sarayı’nı geçince otel (Centurion Palace Hotel) olarak kullanılan Ceneviz Sarayı (Palazzo Genovese) görünüyordu.
Bu oteli geçince Aziz Meryem Sağlık Kilisesi’ni gördük.
Büyük Kanal ile Giudecca Kanalı arasında kalan üçgen bölgede yer alan, eskiden Gümrük Binası (Punta della Dogana) olarak kullanılan Modern Sanat Müzesi’nde (http://www.palazzograssi.it/) François Pinault’un koleksiyonu sergileniyor. Charles Ray’in “Boy With Frog” heykeli de bu binanın önünde bulunuyor.
Sol tarafımızda ise Hotel Bauer ve Giustinian Evi (Ca’ Giustinian) bulunuyordu. Giustinian Evi, Venedik Bienali‘ne (La Biennale di Venezia) ev sahipliği yapıyor.
San Marco durağında inip gezimize ve fotoğraf çekmeye devam ettik.
Aziz Mark Meydanı’ndan görünen klasik rönesans tarzındaki Aziz Giorgio Maggiore Kilisesi (Basilica di San Giorgio Maggiore) beyaz mermerden yapılmış ön kısmı, büyük kubbesi ve çan kulesiyle güzel bir görüntü oluşturmuş. İlk olarak 790 yılında inşa edilen kilisenin depremden zarar görmesi sonucu tekrar tamamlanması 1610 yılını bulmuş. İlk olarak 1467’de inşa edilen çan kulesi ise 1774’te çökmüş ve 1791 yılında neo-klasik tarzda yeniden inşa edilmiş.
Slav Rıhtımı’nda (Riva degli Schiavoni) Victor Emmanuel II Heykeli (Statua di Vittorio Emmanuele II) bulunuyor.
Sonra yeniden San Marco durağından binip Büyük Kanal turumuza devam ettik ve bugünkü turumuz da Santa Lucia durağında son bulmuş oldu.
4. gün – 08.09.2010
Venedik’teki son günümüzde önce Mestre’den trenle Padova’ya gittik (2,35 Euro).
Padova rotamız:
Tren istasyonundan yürüyerek Arena Bahçesi‘ne (Giardini dell’Arena) vardık.
Bahçedeki Giuseppe Garibaldi Heykeli’nin ve Scrovegni Şapeli‘nin (Cappella degli Scrovegni) fotoğraflarını çekip yolumuza devam ettik.
Yolumuzun üstündeki Tasarruf Bankası (Cassa di Risparmio) binası renkleriyle ve heykelleriyle ilgi çekiciydi. Bankanın arka tarafında Münzevi Kilisesi (Chiesa degli Eremitani) bulunuyor.
Aynı yoldan (Corso Giuseppe Garibaldi) devam ettiğimizde Cavour Meydanı ve Galerisi‘ni (Galleria civica Piazza Cavour) gördük.
Galerinin hemen çaprazında Yeniden Canlanma Müzesi (Museo del Risorgimento e dell’Età Contemporanea) yer alıyor.
Bu müzenin önünden geçip meyvelerin satıldığı meydana (Piazza dei Frutti) varıyoruz. Burada kemerli yapısıyla Adalet Sarayı (Palazzo della Ragione) kendini gösteriyordu.
Bu meydandan ilerleyip Efendiler Meydanı‘na (Piazza dei Signori) vardık. Buradaki büyük saat kulesiyle Kaptan Sarayı (Palazzo del Capitanio) göze çarpıyordu.
Sarayın hemen önünde üzerinde kanatlı aslan heykeli bulunan bir sütun yer alıyor.
Meydanda bir de kırmızı rengiyle dikkat çeken kilise bulunuyor.
Buradan sonra Vaftizhane Katedrali‘ne (Battistero del Duomo) ulaştık.
Hava yağmurlu olduğu için ve fazla zamanımız olmadığı için Treviso’yu da gezebilelim diye Padova gezimizi burada sonlandırıp istasyona vardık. Daha fazla zamanımız olsaydı Padova’nın simgesi hâline gelmiş Kutsal Bazilika‘yı (Basilica del Santo) da görebilmek isterdim.
Padova’dan otobüsle Treviso’ya geçtik (4 Euro ).
Treviso rotamız:
Otobüsten indikten sonra Sile Nehri’ni geçtiğimizde sol tarafımızda Aziz Martin Kent Kilisesi (Chiesa di San Martino Urbano) bulunuyor. Bu kilisenin arka tarafından bakıldığında büyükçe yeşil bir kubbe şeklinde görünüyordu.
Kiliseyi geçtikten sonra ilk sola döndüğümüzde bir anıtla (Monumento ai caduti di tutte le guerre) karşılaştık.
Bu anıt şehir merkezindeki (Centro cittadino di Treviso) posta binasının önündeki meydanda bulunuyor.
Meydandan ilerleyip yolumuza geri döndüğümüzde Aziz Stephen Kilisesi‘ni (Chiesa di Santo Stefano) gördük.
Corso del Popolo yoluna çıkıp ilerlediğimizde Şövalyeler Sundurması‘na (La Loggia dei Cavalieri) vardık.
Buradan sola dönüp Efendilerin Meydanı‘na (Piazza dei Signori) ulaştık. Meydanda bulunan Üçyüz Adamların Sarayı (Palazzo dei Trecento) ve Valilik Sarayı Kulesi (Torre civica) Treviso’nun en güzel yapılarından.
Bu meydanı geçip sağ tarafa döndüğümüzde Aziz Vito Meydanı‘na (Piazza San Vito) çıktık.
İlerleyip Buranelli Kanalı‘na (Canale dei Buranelli) vardık ve muhteşem manzaranın fotoğraflarını çektik.
Kanalı geçip Aziz Francis Kilisesi‘ni (Chiesa di San Francesco) gördükten sonra geri dönüp Calmaggiore sokağı’na vardık.
Calmaggiore Sokağı’ndaki Psikoposluk (Diocesi Di Treviso) büyük yeşil kubbeleriyle dikkat çekiciydi.
Psikoposluğun Katedral Meydanı’na (Piazza del Duomo) bakan Aziz Peter Katedrali (Cattedrale di San Pietro Apostolo) kısmı neoklasik tarzda inşa edilmiş.
Buradan otobüs terminaline gidip Barselona’ya gitmek için havaalanına gittik. Böylelikle Treviso ve Venedik gezimiz de burada son bulmuş oldu.
güzel yazı , emeğinize sağlık, yalnızca görseller biraz daha büyük olabilseydi keşke, merak ettiklerimi tıklamak tek tek uğraştırdı biraz 🙂 hep tembelikten bunlar, treviso rota olayı çok kullanışlıymış
Teşekkürler. Haklısınız aslında, hele de telefondan girilince fotoğraflar çok küçük kalıyor, düzenleme yapılabilir 🙂