Pagasus Havayolları’nın %50’ye varan indirim kampanyasını kullanarak 16 Şubat’ta Üsküp’e 3 kişilik gidiş-dönüş biletlerimizi (1-4 Haziran 2017) 526.50 TL’ye satın aldık. Hem 3 yıl aradan sonra yeniden yurtdışına çıkacağım için, hem de kızımızın ilk yurtdışı seyahati olacağı için bileti satın almak bile benim için bir heyecan kaynağı olmuştu. Makedonya’da zaman Türkiye’den 1 saat geriydi. İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan (SAW) 1,5 saatlik bir uçuş sonunda Üsküp Büyük İskender Havalimanı’na (SKP) ulaştık. Para birimi Makedon Dinarı (MKD). 1 Dinar yaklaşık olarak 0,065 Türk Lirası’na karşılık geliyordu. Umuma mahsus pasaportu olan Türk vatandaşları, 90 güne kadar olan yolculuklarında vizeden muaf.
1. gün – 01.06.2017
Uçuştan önce Pegasus’un rötarlarıyla ilgili daha öncelere dayanan endişelerim vardı ama çok şükür rötarsız sorunsuz bir uçuşumuz oldu. Üstelik bu kez sadece el bagajlarımız olduğu için kontuara bile gitmeden (online check-in yapmıştık) biletlerimizi kiosktan aldık. Bebek arabasını uçağa binerken katlayıp teslim ettik, indiğimizde de havalimanında bagaj teslim yerinde açılmış halde bulduk. Eşyalarımızı aldıktan sonra şehir merkezine gitmek için Vardar Express’in ofisini bulup biletlerimizi aldık (kişi başı 175 MKD). Bir sonraki otobüs 11:30’daydı, 1 saat kadar bekledik havaalanında. Otobüs 11:40 gibi hareket etti ve yarım saat kadar sonra son durağa ulaştık (Holiday Inn). Kaldığımız yer (Luxury Skopje Apartments Premium) buraya 5 dakikalık yürüme mesafesindeydi. Bu 5 dakikalık yolda mis gibi kokan ıhlamur çiçeklerine hayran kaldım. Üsküp, aklımda hep yemyeşil ve ıhlamur kokulu bir şehir olarak kalacak 🙂 Dairede 2 kişilik oda gecelik 146 TL (36.5 EUR) idi. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra yemek yemek için Türk Çarşısı‘ndaki Destan Restoran’a gittik. 2 porsiyon köfte, 1 porsiyon kuru fasulye, 2 ayran, 2 su için 870 MKD ödedik. Bugünkü planımızda Matka Kanyonu‘na gitmek vardı. Yemekten sonra otobüs istasyonuna gidip 60 numaralı otobüs için biletimizi aldık. Gidiş dönüş kişi başı 150 MKD verip otobüs kartı aldık ama içinde kart ücreti de mi vardı bilemiyorum, kartı iade etme fırsatımız olmadı. Otobüsün kalkış noktasını bulmak da biraz zor oldu, daha önce bloglardan okuduğum kadarıyla bir petrol istasyonunun karşısında olmalıydı, petrol istasyonunu görünce 60 numaranın durağını da kolayca bulabildik. Benim gibi otobüsün kalkış noktasını tam bulamayanlar için haritaya ekliyorum 🙂 Kanyona giden bir sonraki otobüs 15:30’daydı. Ben 40 dakikalık bir yolculuk beklerken 1 saatte ancak varabildik. Neyse ki kızımız uçakta olduğu gibi otobüste de uyudu da dinlendi 🙂
5000 hektarlık alan kaplayan Matka Kanyonu herkesin bahsettiği gibi gerçekten harika bir yer, ama çocukla gitmek çok çok zormuş 🙂 Otobüsten indikten sonra girişe kadar asfalt yolda yürünüyor.
Giriş ücretsiz. Kanyondaki Matka Gölü, ülkedeki en eski yapay gölmüş. Göl üzerine 1937 yılında bir baraj inşa edilmiş.
Girişten otel, restoran ve kilisenin olduğu yere kadar arnavut kaldırımı döşenmiş, buraya kadar da bebek arabasıyla gidilebiliyor.
Fakat sonrasındaki patika kayalar oyularak oluşturulmuş, dolayısıyla bebek arabasıyla gitmenin imkanı yok. Buradan sonrasına ben tek başıma gidip biraz daha ilerledim, sonra da mecburen geri döndüm. Kanyondaki yürüyüş yolu 6 km kadarmış ve korumalıklar belli bir yere kadar devam ediyormuş. Çocukla yürüyüş ve kano turu zor ama tekne turu yapılabilir. Tekne turu 1 saat sürüyormuş ve kanyondaki Vrelo Mağarası da ziyaret ediliyormuş. Kanyonda bir çok mağara, kilise ve manastır bulunuyormuş. Biz sadece otelin yanındaki Aziz Andrew Manastırı’nı görmüş olduk.
Aziz Andrew Manastırı’nın yanında bir de hediyelik eşyaların satıldığı dükkan bulunuyor.
Matka Kanyonu, bazıları bölgeye özgü olan birçok çiçek ve hayvanı içinde barındırıyor.
Dönüşte 18:00 otobüsüne yetişmek için erkenden vardık ki, iyi ki öyle yapmışız, otobüs vaktinden 10 dakika önce hareket etti 🙂 Yolculuk yine yaklaşık 1 saat sürdü. Bu kez kaldığımız yere yakın bir durakta indik. Biraz dinlendikten sonra yemek için hemen yakındaki Old City House Restoran’a gittik. Yine yorumlarda okuduğumuz gibi gayet şık ve güzel bir restorandı. Canlı müzik eşliğinde yemeğimizi yedik. Çorbaların porsiyonu oldukça büyüktü, sanırım yarısını ancak bitirebildim 🙂
2. gün – 02.06.2017
İkinci gün, önce kahvaltı yapmak için bir yer aramak için Türk Çarşısı’na gittik. Bir önceki akşam yağan sağanak yağmurun ardından bugün ıhlamur çiçeklerinin kokusu daha da baskındı 🙂
Açık bir yer bulamayınca gelirken yol üzerinde gördüğümüz börekçiye (Orex Restoran) gittik. Böreklerimizi yedikten sonra Türk Çarşısı’nın içinden geçip Kale‘ye çıktık. Şehrin birçok noktasından görülebilen Milenyum Haçı, Kale’den de rahatlıkla görülebiliyordu.
Artık birçok yerde gördüğümüz şemsiyeler Türk Çarşısı’ndaki bir sokağı da süslemiş.
Kale girişi ücretsizdi, zaten pek de görülecek bir şey yoktu bence, çıkmasak da olurmuş.
Kale’den sonra girişin karşısında yer alan Mustafa Paşa Cami‘ye gittik.
Buradan sonra Kurşunlu Han‘ı görmek istiyorduk ama kendimizi Sulu Han‘da bulduk. Sabahın erken saatleri olduğundan mıdır yoksa başka sebeple mi bilmiyorum ama Sulu Han kapalıydı. Sonra Arasta Cami, Çifte Hamam ve Murat Paşa Cami‘yi gördük.
Makedonya’da deriden yapılmış ürünler meşhur. Hediyelik olarak deri çarıklar, çantalar, bileklikler alınabilir.
Sonra Kapan Han‘ın dışındaki tarihi çınar ağacının altında birer çay içtik. Üsküp’te Vardar Nehri’nin bu tarafında hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Türk esnaflar, Türkçe konuşanlar, Türkiye’den ziyarete gelenler oldukça fazla.
Bu tarafta görülebilecek yerler listemizde Aziz Saviour (St. Spas) Kilisesi, Davut Paşa Hamamı, Sultan Murad Cami, Saat Kulesi ve İsa Bey Cami olsa da buraları görme fırsatımız olmadı.
Sonra öğle yemeği için Makedonya Meydanı‘ndaki Pelister Restoran’a gittik. Standart mantarlı pizza 369 MKD idi. Üsküp’te birçok yerdeki gibi Makedonya Meydanı’ndaki inşaatlar da çirkin görünüyordu. Meydanın ortasında büyükçe bir Büyük İskender Heykeli bulunuyor. Üsküp’te o kadar çok heykel var ki gittiğiniz her yerde heykelleri görüyorsunuz.
Yemekten sonra meydana çok yakın olan Arkeoloji Müzesi, Taşköprü ve Makedonya Takı‘nın fotoğraflarını çekip Ohrid’e gitmek için otobüs istasyonuna gittik.
Taşköprü, Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmaya başlandığı için Fatih Sultan Mehmet Köprüsü olarak da biliniyor.
Ohrid’e gidiş-dönüş otobüs biletini kişi başı 750 MKD’den aldık. Ohrid’den dönüşte otobüs istasyonunda fazladan kişi başı 30 MKD de servis ücreti aldılar, bu ücreti ödememek için sonraki duraklardan binilebilir. Üsküp’ten 14:00 otobüsüne bindik ve yolculuk 3,5 saat sürdü.
3. gün – 03.06.2017
Ohrid’den döndüğümüzde saat 18:30 civarıydı ve sağanak yağmur yağıyordu. Biz de taksiye atlayıp (130 MKD) kaldığımız yere döndük. Yağmur dinince yemek yemek için yine Old City House Restoran’a gittik. Bu kez canlı müzik yoktu. Trout balığı (490 MKD) denedim, somona benzeyen ama daha hafif bir balıktı.
Bu sefer odamızın balkonundan Milenyum Haçı, Dışişleri Bakanlığı, Arkeoloji Müzesi ve hemen önümüzde bir Kilise görünüyordu.
4. gün – 04.06.2017
Son günümüzde yine Orex Restoran’da böreklerimizle kahvaltımızı yapıp Türk Çarşısı’nda trileçeyi tattık. Sonra da 13:25’teki uçağımıza yetişmek için 11:10’da Holiday Inn Otel’in oradan kalkacak olan otobüse yetişelim diye durağa vardık. 4 kişilik otobüs ücretine (700 MKD) havaalanına götürebileceğini söyleyen bir taksiciyle anlaşıp taksiye bindik. Hem otobüsü beklemekten kurtulduk, hem de daha kısa sürede havaalanına varmış olduk.
Rahibe Teresa Evi, Aziz Ohrid Kliment Katedrali ve Eski Tren İstasyonu (Üsküp Şehir Müzesi) da Üsküp’te gezilecek yerler listesinde olsa da biz gidip görmedik.
Son olarak, gördüğüm kadarıyla Üsküp (bizim de yaptığımız gibi) yarım günlük gezilere sıkıştırılıyor genelde, ama bence öyle yarım veya bir tam güne sığdırılmayacak kadar şirin bir yer. Havanın sıcak olması, birçok yerde ağaçların yeşermiş çiçeklerin açmış olması, mis gibi ıhlamur kokuları beni fazlasıyla etkilemiş olabilir ama böyle üstünkörü gezmektense Üsküp’te daha çok vakit geçirmiş olmayı isterdim doğrusu.